İlayda Alişan
Hayal dünyasının kapılarını her daim açık tutan, birkaç yıl önceki “güvenli alan insanı” modundan çıkmayı başaran, plan yapmayı “artık” sevmeyen, kabuklarının kırıldığı bir dönemeçten geçerek bugünkü benliğine ulaşan İlayda Alişan, anın keyfini çıkarırken hedefe daha iyi odaklanabildiğini söylüyor. Evet, 26 yaşında kendini ve kendisi için en doğru formülü keşfetmiş keşfetmesine ama sanki hedeflerine ulaşabilmesindeki tüm detaylar bunlardan ibaret değil. Onu tanıdığınızda, ekranlara imzasını atabilmiş olmasına, hepsinin çok ötesindeki özelliklerinin temel olduğunu anlayabiliyorsunuz ve zorlanmadan “Neden bu kız?” bağlantısını kurabiliyorsunuz. Doğallığının arkasına gizlenen mütevazı çekingenliği, egoya yenik düşmeyen dünyadaki her canlıya saygılı tavrı, kendisine artı puan kazandıracak samimiyeti ile o kendini her zaman “iyi” niteliklerle öne çıkaracak bir oyuncu. Nitekim, “Yaptığım şey bana iyi gelsin, insanlara iyi gelsin, iyi hissettirsin…” arzusu ile yoluna devam etmesi de bunu ispatlıyor. Aşkın anlamının bile değiştiği günümüzde o, nezaket ve kıymet varsa aşkın aşk olacağına inanıyor. İlayda Alişan, unutulan değerleri hayatında başrole koyarken aslında bize de en güzel mesajları veriyor.
Oyunculuk yapmaya başladığın ilk güne ışınlansan… Ve ardından da son set gününe. Sana bu iki ayrı günü aynı anda düşünmek ne hissettiriyor? O ilk gün, hikayenin bu noktaya varacağını düşünüyor muydun?
Açıkçası, düşündüğümü söyleyemem. Bugünden o güne baktığımda daha tedirgin, ürkek küçük bir kız görüyorum. Şimdiyse daha çok şey öğrenmiş, daha temkinliyim ve emin adımlarım var. Büyüdüğümü hissettiriyor. Ama heyecan hep aynı.
Oyuncu olmanın seni soyut olarak nereye, nasıl bir evrene taşıdığını düşünüyorsun?
İçinde yüzeysellik olmayan bir evrene taşındım oyunculukla birlikte.
Hayatında önemli bir dönemeç olarak gördüğün ya da belki ani bir U dönüşüyle seni farklı bir yere taşıyan bir olay var mı? Yoksa hayat seni sessiz, durgun ve olağan akışında mı bu noktaya getirdi?
Ben hayatı akışında yaşamayı sevenlerdenim. Çok plan yapmam, plan yapmayı sevmem “artık”. Bundan birkaç yıl öncesine kadar daha programlı, tam bir güvenli alan insanıydım. Fakat öyle bir dönemeç oldu ki kabuklar kırıldı ve daha akışta buldum kendimi ve pek çok şeyi değiştirdim. Dolayısıyla ikisini de içinde bulunduran bir u dönüşü oldu. Taşıdığı yeri de şu an seviyorum.
Japonların uzun ve mutlu yaşama sırlarından biri olduğu iddia edilen İkigai’ye göre seni yataktan fırlayarak çıkartan, neden hayatta olduğunu sorguladığında ihtiyacın olan, hayatına bir misyon yükleyen, çevren için faydalı olacağını hissettiğin bir amacın olmalı. Sen kendi adına bunun ne olduğunu düşünüyorsun?
Okuduğum bir kitapta ‘an’ da olmanın kıymetiyle ilgili kişisel geliştim. Mesela, yataktan kalmak istediğim ve çok uykum var üşeniyorum gibi ikincil düşünceler aklımdan geçtiğinde kendime şunu söylüyorum: “Şu an uyandım, şimdi bunu bunu yapacağım ve bu anın tadını çıkarmalıyım.” Bu örneği hayatımın her yerine koyabiliyorum ve anın keyfini çıkarırken de daha hedef odaklı biri olabiliyorum.
Hayalperest biri olduğunu belirtmişsin. Bir gün bir dizinin başrolünde, Tüm Türkiye’nin izlediği bir İlayda olmak da, hayaller dahilinde miydi?
Oyunculuğa ilk başladığım yıllarda; yani çocukken! Bununla ilgili hayal kurmak bile benim aklımdan geçebilecek bir şey değildi. İlerleyen zamanda içimde bir his oluştu, bu his öncelikle yaptığım şeyi çok sevmemin bir getirisiydi. İçimdeki ateşi harladı ve ben de inandım, hayallerime kattım. “Bu kadarını hayal etmemiştim” ya da “Daha fazlasını hayal etmiştim” gibi spesifik bir örnek geçirmedim aklımdan hiçbir zaman. Yaptığım şey bana iyi gelsin, insanlara iyi gelsin, iyi hissettirsin…
Peki bu ‘iş’ler önce nasıl başladı, filmi en başa sararak baştan başlayalım mı?
15 yaşımda bir dizi görüşmesine gittim, seçildim, eğitimler aldım ve bir şekilde devamı geldi. Zaten sonrasında da içsel bir yerden başka bir mesleğin içinde olamayacağımı, olsam da oraya ait hissetmeyeceğimi anladım.
Bugüne kadar canlandırdığın karakterler içinde en çok özlediğin hangisi?
Hepsi benim için çok çok özel ve güzel. Ama Masumiyet’in Ela’sı sanırım şimdilik en özeli.
Hayatta adımlarını daha çok belirli stratejiler ile mi atarsın yoksa şansına güveniyor musun?
Çok plan program yapmam ama hayatın da sadece şansına güvenerek adımlar atabileceğin bir yer olduğunu düşünmüyorum. Önlemlerimi alırım, akışa bırakırım, üstüne bir de şansım gülerse ne mutlu!
Azminin mi şansının mı bugüne gelmende daha önde rol aldığını düşünüyorsun? Şansı hayatında nereye koyuyorsun?
Çocukluğumdan beri sorumluluk sahibi biri oldum hayatın bana öğrettikleriyle. Çalışmam gerekiyorsa çalıştım, azmetmek denirse azmettim. Şansı bonus gibi görüyorum ben daha çok. Şanssızım dersem de oraya çekilirim, bu enerjiyi yaymayı seçmiyorum. Hem ondan hem ondan ikisi de vardır fakat azimli olmak, şansımdan daha baskındır diye düşünüyorum.
Gözlerindeki dikkat çeken parıltı ve ışıltının nedeni ne olabilir? Mutlu bir çocukluğun yansıması, hedeflerine ulaşmanın mutluluğu, aşk, harika bir kahvaltıyla güne başlamış olmak ya da?
Çocukluktan bugüne yaşadığımız her şey bütünüyle enerjimize yansıyor bence evet; fakat benim günlük modum da enerjime yansıyor. Bu bazen güzel bir kahvaltı, bazen güzel bir haber, bazen aşk. Gözlerime yansıyor günümü güzelleştiriyor. Hemen anlıyorsun zaten dışardan çok rahat okunabiliyor.
İlk kez ne zaman ünlü olduğunu hissettin?
Sokakta yürürken biri benimle fotoğraf çekilmek istediğinde, “evet” dedim “galiba böyle bir şey”.
“Ben de ekibin bir parçası olsaydım müthiş olurdu” dediğin yerli-yabancı bir dizi var mı?
Euphoria! Oynamak isterdim ya! Çok dinamik, çok genç.
Kendinle çeliştiğin ya da kendine söz geçiremediğin bir konu var mı?
Bazen en çok kafaya takmam gereken şeyleri hiç düşünmüyorum bazense en ufak detaylara takılıyorum sanırım; benim çelişkim bu!
Sosyal medyanın illüzyon da yaratabilen dünyası içinde kendine nasıl bir yer edindin?
Eskiden çok daha sık vakit geçirdiğim bir yerdi, hala da seviyorum kullanmayı fakat eskisi kadar aktif olamıyorum nedense. Bazen çok keyifli bazen çok korkutucu buluyorum. Ben içimden ne geliyorsa onu paylaşıyorum. Dostlarımı, hayvanlarımı, ailemi. Herhangi bir illüzyona kapılmıyorum artık bununla alakalı, toplumun çoğunluğu bilinç içinde diye düşünüyorum. Çok fazla anlam yüklemeyi yanlış buluyorum. Keyfini çıkarınca hiç de fena değil.
Kendinle gurur duyduğun konu nedir?
Bu zor bir soru, hiç de sevmem kendimi övmeyi. Sanırım sorumluluk bilincinde olmam, herkese hak ettiği kadar değeri az ya da çok dağıtabiliyor olmam. Bir de çalışkan ve dakik biriyimdir, bu huylarım fena değil sanırım.
Kadın-erkek ilişkilerine dair 26 yaşına gelince neyi keşfettin?
Bazen dünyanın en kolay şeyi anlamak ve anlaşmak. Bazense en zor şeyi. Nezaket ve kıymet dallarından biriyse, aşk dünyanın en güzel şeyi. Aşk bir yemekse, tutku tuzu, biberi, tereyağı, zeytinyağı, her şeyi olabilir. Ama kazara kalmadıysa tadı kaçar. Çabuk bozulur. Yediğin şey sana keyif vermez. 26 yaşımda bu konu üzerine aşçı olduysam demek…
Marina Abramovic, ünlü olmaya dair bir röportajında şöyle diyor: “Sanatçılar kendilerini asla bir idol olarak görmemeli. Şöhret, bir sanatçının çalışmasının bir yan etkisi. Ego sanatta çok büyük bir engel. Harika olduğunu düşünüyorsan, o zaman sende ciddi bir sorun var.” Günümüzde sanatçı ve oyuncuların egosundan rahatsız olduğumuz durumlar da elbette oluyor. Ünlü olmak ve egon arasındaki dengeyi nasıl kurmaya çalışıyorsun?
Bence öncelik “insan” olmak. Ego zaten hayatımızın her köşesinde; ister istemez ilişkilerimizde, aile ilişkilerimizde arkadaşlıklarımızda, mesleğimizde kıyıda köşede, kimisinde daha az kimisinde daha çok yer ediniyor. Ben şunu biliyorum; beni sokakta insanların tanıyor olması diğerlerinden daha kıymetli yapmaz. Dolayısıyla aksi bir düşünce benim düşünebileceğim bir yapısal boyut değil. Kaldı ki içimde yok, bu tavrı farkında olarak da takınmıyorum zaten.
Hepimiz pandemi ile birlikte yeni farkındalıklar kazandık. Başka bir yanda ise savaş gerçeği var. Bir yandaysa kaybetmediğimiz ümitler, hayaller… Sen neyi neye dönüştürdüğün, nasıl hissettiğin bir dönemdesin?
Tüm dünyaya ait ortak bir histe buluştuğumuz zor bir dönem geçirdik ve hala geçiriyoruz. Ben kendi adıma pesimist bir yerden bakmamayı seçtiğim bir dönemdeyim. Başlarda olanlara daha karamsar bir düşünce yapısıyla yaklaşırken, şimdiyse hayatın getirdikleri ve öğrettiklerini ders niteliğinde cebime koyduğum bir hisle kendimle buluştum.
Moda eğitimi almışsın. Modaya yüklediğin anlam nedir? Hangi tasarımcıları beğeniyorsun?
Üniversitede moda okudum, çocukluğumdan beri sevdiğim bir şeydi. Benim için spesifik bir moda algısı yok; kendime yakışanı giymeyi, içinde olduğumda kendimi daha rahat ve iyi hissettiğim şeyleri giyinmeyi seviyorum. Kısacası ruhumu yansıtan şeyleri giyinmeyi seviyorum.
Kadınların genellikle ayakkabı ve çanta merakı vardır. Senin için özellikle öne çıkan aksesuarlar neler?
Benim için kesinlikle ayakkabı ve ceket. Takı takmayı da çok severim; fakat o daha çok moduma göre.
Güzellik ve bakım konusunda ritüellerin var mı?
Sağlıklı ve canlı görünen cilt yapısını çok seviyorum. Daha genç ve dinlenmiş gösteriyor. Ben de bunun için günde 2-3 kez yüzüme nemlendirici sürerim mutlaka, haftada bir kez de yüzüme maske yaparım.
*Bu röportaj ALL dergisinin Nisan 2022 tarihli 163. sayısında yayımlanmıştır.
Röportaj Filiz Şeref
Moda Editörü Zekiye Karadağ
Fotoğraf Jiyan Kızılboğa
Saç Mustafa Akgül
Makyaj Aslı Bilge
Moda Editörü Asistanları İrem Derya Kaplan, Yasemin Yıldırım
Fotoğraf Asistanları Emre Taşkın, Mustafa Berber