Kardeş Çocukları, Çukur, Payitaht: Abdülhamid, Evlilik Hakkında Her Şey…. Kendine özgü oyunculuğundan anlaşılan o ki, eğitimli olması onu bir adım öne çıkaran detaylardan ilki. Alara Turan daha öğrencilik yıllarından itibaren zoru seçmiş; her zaman çalışmayı, kendini geliştirmeyi, hedefe adım adım donanımlı şekilde ilerlemeyi. Bu da bugün geldiği noktanın başka bir nedeni. Yüksek enerjisini de unutmayalım tabii. Sete işte tam da bu muhteşem enerji ile giriş yapıyor. Aynı ortamda bir gün geçirince bile ışıltısının gelecek yıllarda onu nasıl şekillendireceğini az çok anlıyorsunuz. Motivasyonu da yıldızı ve enerjisi gibi hep yüksek. Tüm bu özellikleri, eğitimi ve sahip olduğu disiplin ile birleşerek onu farklı bir yere koyuyor. Ve her cümlesi sağlam bir duruşa, tavra yöneliyor…
İyi hamleler ile şekillenmiş bir eğitim hayatı… Fransız lisesi ile kariyerinin ilk ateşini harmanladın. Peki kararlarının arkasında hangi değerleri odağına aldın?
İlkokulda ve ortaokulda bayağı çalışkan bir çocuktum. Oyunculuk hayalleri kuruyor, tiyatro kulüplerinde oyunlarda yer alıyordum ama aklımda bir yandan da hep bir yabancı okulda okumak vardı. Sınavlara hazırlandım ve Saint-Joseph Fransız Lisesi’ni kazandım. Orada da tiyatro kulübünde görev almaya devam ettim. İnsanın her zaman kendini eğitmesinin, bir yabancı dil öğrenmesinin mesleğine de kendine de yapabileceği en doğru yatırım olduğuna inanıyorum. Benim yolumu şekillendiren de bu inancım oldu.
Fransız ekolü ile kendini geliştirmeye devam ederken yurt dışını tercih etmek yerine İstanbul’da okumayı tercih etmenin nedenini merak ediyoruz…
Aslında lise bittikten sonra Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nin tiyatro bölümüne başvurdum ve kabul edildim. Çok da istiyordum gitmeyi ama tercih etmememin iki sebebi oldu: Sorbonne’daki tiyatro eğitimi bizdeki konservatuvar eğitiminden çok daha teorik bir sistemle ilerliyordu ve 3-4 sene yurt dışında yaşayıp buraya döndükten sonra -çünkü illa ki Türkiye’ye geri dönmek istiyordum- sektöre yabancı kalmaktan korktum. Adapte olmak zor olacakmış gibi geldi. Burada Mimar Sinan GSÜ Devlet Konservatuvarını kazanınca da kararım desteklenmiş oldu tabii.
Sektördeki projeleri ve isimleri düşündüğünde alaylı olanlar ile eğitim alanlar arasında bir çizgi oluştuğuna inanıyor musun?
Bu çok bıçaksırtı bir konu. Ben oyunculukta alaylı olmanın da eğitimli olmanın da kendi içlerinde avantajları ve dezavantajları olduğuna inanıyorum. Kendi adıma mesleğimin eğitimini almaktan mutluyum, çünkü sahneye çıkmaktan mutluyum. Tiyatro eğitimi bana sahne üstünde çok fazla manevra alanı sağladı. Ama bazen de “Acaba bu konuda hiçbir fikrim olmasaydı, sadece kendi güdülerimi ve edindiğim tecrübeleri kullanarak nasıl bir oyuncu olurdum?” diye kendimi sorgulamıyor değilim. Gözlemlediğim kadarıyla bazı oyunculara da bu durum fazlasıyla fayda sağlıyor.
Yer aldığın diziler kadar tiyatro oyunlarınla da başarını ortaya koyuyorsun. Daha çok sahnede mi kendini rahat hissediyorsun yoksa setlerde mi?
Bahsettiğim gibi, sahnede olmak bana daha konforlu bir alanda olduğumu hissettiriyor. Bugüne kadar hep ona alıştığım için belki de. Bir yandan da 4-5 senedir setlerdeyim, sanırım artık aynı şeyi set için de söyleyebilirim. Edindiğim tecrübeler dolayısıyla, artık ikisi de benim için çok keyifli ve rahat hissedebileceğim alanlar oldu. Hele ki ikisini aynı anda yapabiliyorsam, biraz vakit olarak zorlansam da, değmeyin keyfime.
“Faust” oyunu ile seyirciyle buluşuyorsun. Nasıl bir metne sahip, sen nasıl bir karakteri canlandırıyorsun?
“Faust” oyunu, biliyorsunuz Alman oyun yazarı Goethe’nin klasik bir eseri. Goethe’nin bütün ömrüne yayarak yazmış olduğu, yaklaşık 600 sayfa olan bu klasiği nasıl seyirciyle daha seyirlik bir şekilde buluşturabileceğimizi düşünüp yönetmenimiz Yiğit Sertdemir rehberliğinde bir yola çıktık. Oyunumuzu masklarla, “Buffon” dediğimiz bir sahneleme biçimiyle oynuyoruz. Oyunda garip, insandan bozma “freak”ler olarak oyunu canlandırıyoruz aslında. Her birimiz farklı masklar eşliğinde, farklı farklı karakterlere bürünüyoruz. Benim esas oynadığım karakter Margeret/Gretchen; gençliğine özlem duyan Doktor Faust’un Mefisto (şeytan) tarafından yapılan büyü sonrasında gençliğine kavuşup aşık olduğu kız. Hem aşığı hem de en büyük günahlarından birini temsil ediyor. Ama dediğim gibi, oyunda hepimiz pek çok role giriyoruz.
Kalıcı bir oyuncu olabilmek için oyunculuğun tüm köşelerine ulaşmak gerekiyor. Sen ulaştığın noktaya bakınca kalıcı olabileceğine inanıyor musun?
Benim ve zannediyorum ki mesleğini severek yapan tüm oyuncuların hayalidir iz bırakan bir oyuncu olabilmek. Bütün çabam bunun için tabii ki. Şimdilik bu yolda doğru adımlar attığıma inanıyorum. Oynadığım her karakter birbirinden çok başka uçlardaydı, ki bu çoğu zaman bulamadığımız bir imkan. Genelde oyuncuların iyi oynadıkları ne varsa seyirci tekrar tekrar bu performansı izleyebiliyor; bunun sonucunda da “rol üzerine yapıştı” gibi yorumlar duyabiliyoruz. Ne kadar şanslıyım ki benim için bu tabir henüz geçerli değil, farklı uçlardaki karakterleri canlandırma şansım oldu şimdiye kadar. Umarım hep böyle devam eder.
Her ne kadar iletişimi açık bir alanda olsan da kimi zaman arkadaşlıklar ve dostluklar samimi olmayabiliyor. Bu konuda zorlandığın oluyor mu, kurduğun ilişkilerin gerçekliğini sorguluyor musun?
Evet, bazen bu konuda zorlanabiliyorum. Hatta bu durum yeni yeni başladı diyebilirim. Ben her insanla iyi dostluklar kurabilen biri sayılmam. Öyle göründüğümü söylerler ama aslında en yakınımdakiler bir elin parmağını geçmez. Onlar da iyi ki varlar. Yeni edindiğim dostluklardan çok da emin olmadığım zamanlarda “Yeterince dostum var zaten” deyip hayatıma devam edebiliyorum.
Peki aile kavramı ile aran nasıl, onların senin için yaptığı yorumları önemsiyor musun?
Çok. Aile benim için her şey. Onlar olmasa, destekleri olmasa şu an bambaşka bir noktada olabilirdim. Ne yapmak istersem isteyeyim hep arkamda durdular. O yüzden fikirleri benim için çok önemli. Ne de olsa hayatımı, bir noktada kariyerimi beraber inşa etmiş olduk. Oyunculuk genelde ailelere zor kabul ettirilen bir meslek. Ben bir gün bile beni yolumdan çevirmeye çalıştıklarını hatırlamıyorum.
Stilin kadar makyaj tercihlerinle de şık bir görünüm elde ediyorsun. Bu konuda sevenlerinden nasıl bir geri dönüş alıyorsun?
Eskiden daha çok makyaj yapardım. Setlere başladığımdan beri günlük hayatımda daha az makyaj yapar oldum. Cildi de dinlendirmek gerekiyor. Yaş aldıkça doğallık bana daha çekici gelmeye başladı. Ama makyajı yaptım mı da tam yaparım. Sette makyaj sanatçılarının işlerini izlemeye bayılıyorum. Onlardan da bir şeyler kapmış olacağım ki, çevremdekilerden makyajımın günden güne profesyonelleştiğine dair geri dönüşler alıyorum.
İlerleyen dönemlere dair bir planlama var mı aklında; yoksa akışında mı ilerlemeyi seviyorsun?
Tabii ki aklımda bir planlama var; ama ne demişler; hayat, sen planlamalar yaparken başına gelenlerdir. Şaka bir yana gerçekten buna çok inanıyorum. Sen ne plan yaparsan yap, hayat seni bir şekilde kendi doğrultusuna sürüklüyor. Ama tabii ki ne yol seçtiğin ve yoldaki sürecin çok önemli. Ben mümkün olduğunca yolumu planlarıma uydurmaya çalışıyorum. Eskiden yoluma aykırı bir şey başıma geldiği zaman çok üzülürdüm; ancak zaman geçtikçe, başıma ne gelirse gelsin beni hep ileriye taşıdığını fark ettim. O yüzden artık yaşadığım iyi-kötü her şeye karşı daha eşit mesafeli ve anlayışlıyım. Yakın dönem planlarımı soracak olursanız da istediğim türde bir sinema filminde oynamak ve buna yönelik güvendiğim, ilham aldığım bir yönetmenle -ismi bende kalsın- sıkı bir prova sürecine girmek istiyorum.
*Bu röportaj ALL dergisinin Haziran 2022 tarihli 167. sayısında yayımlanmıştır.
Röportaj Salih Devrim
Fotoğraf Nadir Özkan
Stil Editörü Büşra Işık
Saç ve Makyaj Cevahir Özkan Güner
Fotoğraf Asistanı Yunus Emre Tepe
Mekan Fişekhane