Zekai Sinan Özer bir oyuncu… Önce tarih bölümünü bitirmiş ama içindeki tiyatro aşkı ona konservatuvarı kazandırmış. Okullu bir oyuncu yani. Birçok oyunda, kısa filmde, dizide ve filmde rol almış genç ve üretken bir oyuncuyla karşı karşıyayız. Özer ile tiyatroya, sinemaya ve genel olarak da hayata dair bir sohbet gerçekleştirdik…
Zekai Sinan Özer’i daha yakından tanımamıza fırsat veren bu röportaj aynı zamanda onun dünyasına girmemizi olanaklı kılan bir kapı da aralıyor.
Bize kendinden bahseder misin? Zekai Sinan Özer kimdir?
26 Mayıs 1990’da Isparta’da doğdum. Lise bitene kadar oradaydım. Ardından Gazi Üniversitesi Tarih Öğretmenliği bölümünü kazanıp Ankara’da yaşamaya başladım. Daha sonra Konservatuvar sınavlarına hazırlanma sürecim oldu ve bunun akabinde de Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünü kazandım. Pandemi döneminde mezun olduktan sonra da İstanbul’a yerleştim. Liseden sonra bir şekilde hep dışarıda yaşamaya alıştım. Bu da insana çok şey katan bir süreç diye düşünüyorum. O döneme kadar sessiz, sakin ve kendi halinde biriydim. Sonrasında bu hayatın getirdiği zorluk ve mücadele süreci sizi biraz yoğuruyor haliyle. Beni şuan getirdiği noktada sakin, işinde gücünde ve sevdikleriyle gülmeyi ve vakit geçirmeyi seven biri haline getirdi diyebilirim.
“Oyuncu olmak istediğimi söylediğimde ailemden büyük tepki gördüm”
Tiyatro yaşantın nasıl başladı? İzlediğin bir oyunun ya da oyuncunun etkisi oldu mu? En sevdiğin oyunu ve tiyatrocuyu bizimle paylaşır mısın?
Ben tiyatroyu ilk defa ablamın aldığı oyun VCD’leriyle tanıdım. Ortaokul yıllarımda o Bursa’da okuyordu. Her Isparta’ya geldiğinde yeni bir oyunla geliyordu. Devekuşu Kabare serisini bu şekilde ilk kez ortaokulda izleme fırsatı buldum. Keza akabinde Otogargara, Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü? , Bana Bir Şeyhler Oluyor gibi harika oyunları da bu sayede izlemiş oldum. Özellikle Devekuşu Kabare’yi defalarca izliyordum. Çok büyülendiğimi hatırlıyorum ilk izlediğimde. O zamana kadar görmediğim harika şeyler oluyordu orada. Bir süre sonra oradaki esprileri ev içinde birbirimize yapmaya başladık. Derken Metin Akpınar’ı hayranlıkla izlerken buldum kendimi. İzlediğim o harika oyunların yanı sıra etkilendiğim biri olduysa bu Metin Akpınar’dır. Ne şanslıyım ki elini öpüp bunu kendisine bizzat söyleme şansına da erişebildim.
Yaşanan bu sürecin akabinde lise sonda aileme ‘ben oyuncu olmak istiyorum’ dediğimde büyük tepki gördüm. Önce okulumu bitirip sonra ne istiyorsam yapmam gerektiği söylendi. Sonra Ankara’da eğitim hayatım başlayınca Gazi’nin Tiyatro Kulübü’ne kaydoldum. Orada bir sürü oyunda yer aldım. Süreci tanımak ve güzel arkadaşlıklar kurmak adına harika bir süreçti. Derken okul bitince Konservatuvar sınavına hazırlandım, mezun olduğum senenin bir yıl sonrası da Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümüne girdim.
Sence tiyatronun geleceği nereye gidiyor? Toplumun tiyatroya olan tutumunu ve ilgisini nasıl değerlendiriyorsun?
Bence, insanların dijital olandan yorulup doğalı aradığı bu dönemde tiyatro çok parlak bir noktada. Benim tarihinden okuduğum ve yaşadıklarımdan şahit olduğum kadarıyla nefes alan ve gerçek olan her şey gibi tiyatro da asla değerini yitirmiyor. Sinema, diziler ve dijital platformlar insanlara başka konforlar ve seçenekler sunuyor. Hepsi kendi içinde ayrıca kıymetli ve güzel ama tiyatronun yerini alacak unsurlar değil. Tiyatro kendine has ve özel bambaşka bir noktada ve insanlar da benim gördüğüm ve tarihinden okuduğum kadarıyla bunun her dönem farkında olmuşlar ve tiyatronun peşine düşmüşler. Bu dönemde de durum farklı değil bence.
Aynı zamanda eğitmen kimliğin de var. Konservatuara hazırlanan gençleri hazırlıyorsun… Tiyatroyu seven, tiyatro oyuncusu veya yazarı olmak isteyen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursun?
Çok iddialı bir noktada değilim aslında, teveccüh gösterip sorduğun için teşekkür ederim. Geçen yaz beni de sınava hazırlayan arkadaşım -ki kendisi yıllardır bir sürü arkadaşa yardımcı oldu bu süreçte- beni aradı ve “Birlikte götürelim mi bu işi?” diye sordu. “Ben yapabilir miyim bilemiyorum, bu büyük sorumluluk.” deyince de “İşte böyle düşündüğün için çok iyi yapacaksın, seni tanıyorum.” dedi. Öylece başlamış olduk. Benim için büyük keyif oldu ve hazırlanan arkadaşlardan geri dönüşler de fena gelmeyince sağ olsunlar, bu sene devam ediyoruz yine o arkadaşımla birlikte. Naçizane bir şey söylemem gerekirse yazarlık bambaşka bir disiplin, benim haddime düşmez pek ama oyunculuk düşünen arkadaşlarıma şunu söylemek isterim; gerçekten istediğinize emin olduktan sonra adım atmak en doğrusu oluyor sanki. Dediğim gibi; bu zamana kadar görüp tecrübe ettiğim şey bu naçizane.
“Herkesin kendine has yöntemleri vardır”
Bir karaktere nasıl çalıştığını biraz anlatabilir misin?
Herkesin kendine has yöntemleri vardır aslında. Bu da bu işi özel ve harika kılan en önemli unsur bence. Bende de öyle ve duruma göre değişen çok fazla şey olabiliyor. Aslında neyi nerede deneyeceğinizin ayrımına varmak gerekiyor sanki. Bu da yıllar içinde tecrübe ettikçe gelişen bir şey, hayat devam ettikçe de gelişmeye ve bana bir şeyler katmaya hep devam edecek.
Unutamadığın bir anı var mı? Yaşadığın en değişik sahne deneyimi neydi?
Az evvel de bahsettiğim gibi Metin Akpınar ile bir provasını birlikte izleme şansım olmuştu. Elimin ayağımın titrediğini ve heyecandan konuşamadığımı hatırlıyorum. Hayatımdaki en özel anlardan biriydi. O, büyük tevazusu ve nezaketiyle bana gerçekten yıllardır tanıdığı birini misafir ediyormuş gibi hissettirmişti. Bu vesileyle tekrar saygıyla, hürmetle ellerinden öperim o büyük ustanın.
Şu sıralar hangi projelerle ilgileniyorsun? Yani projeler var mı?
Tiyatro alanı çok hareketli ilerliyor benim adıma. Şu an devam etmekte olan “Tek Seansta Aşk” isimli bir oyunumuz var. Kinesis Sanat çatısı altında bu sene oynamaya başladık. Bunun yanı sıra 22 Mart’ta Tiyatro Nok ve Bitiyatro işbirliğinde “Hartlepool Maymunu” isimli bir oyunla seyirciyle buluşuyoruz. Ayrıca yazın talihsizlikler nedeniyle yarım kalan bir oyunumuzu da yakın süreçte seyirciyle buluşturmayı planlıyoruz. Bir hayli yorucu bir süreç devam ediyor bu anlamda.
Sinema ve dizi alanındaysa geçtiğimiz Aralık sonunda Katakulli: 3 Tuzak filmi yayınlandı Netflix’te. Çok tatlı bir işti. Kasım sonundan beri yoğun şekilde provalar devam ettiğinden bu tarafla pek ilgilenemiyorum ama ilk fırsatta yeni projelerde yer almayı istiyorum tabi ki. Yakın zamanda bazı kısa film projeleri de gündemde.
Röportaj: Olcay Bağır