Sürdürülebilir moda kavramı kolay olana alışmayı seven bizler için belki biraz emek isteyen ama farkındalığın dayanılmaz hafifliği ile aslında çok huzurlu bir moda yolculuğu. Aslında bu konu ünlü tasarımcı ve ikon Stella McCartney’in mücadelesi ile yıllardır gündeme geliyor. Bu yıl ki modern çizgilerden yarattığı koleksiyonunda hammadde olarak mantar kullanması attığı adımlardan sadece bir yenisi daha… Ancak sürdürülebilirlik, diğer markalar tarafından dile getirilmek bir yanda dursun günden güne tüketim çılgınlığı daha da pompalandı. Şimdi ise bilinçli markalar daha fazla geç kalmadan sürdürülebilirlik için savaşıyor.
Sürdürülebilir moda ve İskandinav etkisi
Bir yerlerde varlığını devam ettirmeye çalışan sürdürülebilir moda aslen hayatımızın tam orta yerine 2009 yılı Kopenhag Moda Haftası’nda oturmuştu. Fakat başlarda Danimarka ve diğer İskandinav markaları dışında bu farkındalık savaşına destek veren olmadı, ta ki geçtiğimiz yıllara kadar. Biliyoruz ki sosyal medya ile gelişen içerik üreticiliğinin hızlı tüketim için yarattığı etki yalın ve sofistike tarzlarıyla İskandinav içerik üreticilerinin ön plana çıkmasını da sağladı. Bu sayede sadelik ve doğaya saygılı bir moda anlayışıyla Kopenhag; Paris ve İtalya gibi moda başkentlerinin yanında yerini aldı.
Ne yapılmalı?
Bu kadar şeyden sonra ‘sürdürülebilir moda ne?’, ‘benden ne istiyor?’ gibi soruları mırıldanıyor olabilirsiniz. Sürdürülebilir moda bir akım olmasının yanında çevre ve insan dostu olan tüketim stili. Çevreci, dönüştürülebilir, yüksek kalitede ve sosyal eşitliğe uygun bir modayı hedefleyen bu akımın bizlerden beklentisi ise ‘araştırmak ve yavaş tüketmek’.
Tabi burada markalara da büyük iş düşüyor. Her şey hammadde de başlıyor evet ama sadece ‘pamuk mu polyester mi?’ sorusu değil konumuz. Eğer ürün pamuktansa o pamuğu toplarken çalışan işçilerin koşulları da hammadde sorununu kapsıyor. Bunun için ise markalar tasarımdan sonraki aşamaları da denetlemeli. Hızlı tüketim modayı ve kişileri tek tipleştirmesi bir yana dursun modanın arka planını bir vahşet sahnesine çeviriyor. Bu yüzden beynimize sessizce ama bir yandan da bağıra çağıra işlenen ‘kullan ve at’ politikasını ‘araştır ve dönüştür’ diyerek savuşturmamız gerekiyor. Sürdürülebilir moda, tüketimin ışıltılı dünyasında kendimizi kaybetmek yerine tasarımcıya, üretimciye, tedarikçiye ve en önemlisi dünyaya olan saygımızı korumamızı öğütlüyor.
Cansu Karakuş