Joseph Campbell’ın ”Girmeye korktuğun mağara aradığın gizli hazineyi saklayabilir.” alıntısıyla içinde bulunduğu durumu tanımlarken oldukça hak veriyorum Ceren Karakoç’a. Oyunculuk sanatının her projede oluşturduğu farklı hikayelere dahil olmak, dahil olurken alma verme dengesini korumak sürecini özetleyen noktasına parmak basıyor. Kendi hikayesinde ise öğrenme tutkusu ve hayal gücünü besleyen meraklı yanı ile yeni yolculuklara kapı aralayan özgür rotasından atıyor adımlarını. Motivasyonunu da işte tam bu kesişimde tekrar tekrar yükseltmeyi ihmal etmiyor Ceren Karakoç.
Dahil olduğu projelerde hayat verdiği karakterlerinin önce kodlarını çözümlemeye odaklanıyor sonrasında ise Ceren’in tüm paradigmalarını geride bırakıp doğru anahtarlarla açıyor kapıları. Tıpkı son günlerde dilimizden düşmeyen Kızılcık Şerbeti’nin Nursema’sına yüklediği anlamlarla büyük bir kesim üzerinde kırdığı zincirler gibi.
Bugün içinde olduğunuz kimliği şekillendirilmesinde çocukluk yıllarının izlerini takip ediyor musunuz
Benim çocukluğum da sahnelerde geçti zaten. (gülümsüyor) Akrabalara yaptığım taklitler, küçük bir yerde büyümeme rağmen imkanlar dahilinde izlediğim oyunlar. Ailem, çevrem, yetiştirildiğim kültür gibi etkenler beni bugünler için besledi ve hala izleriyle beslemeye devam ediyor. Mesele oynayan çocuklardan, oynayan büyüklere dönüşebilmek.
‘Kızılcık Şerbeti’ dizisindeki Nursema karakteriyle hem proje hem de karakter bazlı sürekli gündemdesin. Önce olumsuz sonra olumlu birçok yorumla karşılaşıyorsun. Bu yoğun etkileşim sana neler hissettiriyor?
Benim için olumlu, olumsuz her eleştiri çok kıymetli. Bu süreçte o kadar güzel mesajlar, o kadar güzel yorumlar ve o kadar içime dokunan hikayeler okudum ki, Nursema’yı oynarken bunlar beni çok besledi. Bu da tekrar tekrar ne kadar güzel bir projede olduğumu bana hissettiriyor.
Aslında her karakter başka bir öğreti. Nursema’yı canlandırırken kendine ve topluma dair nelerle yüzleştin?
Hepimiz gibi benim de paradigmalarımın olduğunu çarptı yüzüme Nursema. Onunla yol aldıkça hoşgörüyle, sevgiyle ve farklılıklara değer vererek yaşamanın çok daha birleştirici olduğunu gördüm.
Sosyal medyanın yükselmesi dijital bir kimlik yaratmak söz konusu olduğunda olumlu olduğu kadar olumsuz hamlelerle de karşılaşabiliyoruz. Sosyal medyada adımlar atarken nelere dikkat edip dinamiği sağlıyorsun?
Bir oyuncu olarak sosyal medya kullanımının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dijitalleşen dünyada hangi mesleği yaparsanız yapın teknolojiden uzak kalamazsınız. Ama teknolojide de doz her şey. Bazen zehir bazen de panzehir olabilen bir silah. Benim de sosyal medyayı kullanırken hedefim doğru dozu yakalamak.
Televizyon dünyası standartlaşmış güzellik algılarını besleyen tavrını ne yazık ki sürdürüyor. Sektörde olmanın bu kalıplara uymak konusunda çoğu kişiyi baskıladığı da bir gerçek. Sen bu algıyla nasıl başa çıkıyorsun?
Bence bu çağımızın sorunu. Biraz önce söylediğim gibi güzellik kriterlerini, kıyafetlerinizi, makyajınızı, saçınızı nasıl yapmanız gerektiğine sosyal medyanın karar verdiği bir çağda yaşıyoruz. Hiç kimse artık kendi gibi olmaktan ve farklılıklarından mutlu değil. Bu bakış açısı maalesef sektörümüze de yansımış durumda. Barbielere ve Ken’lere değil, kendi olabilen, biricikliğinin farkında olan iyi oyunculara ve derdi olan güçlü hikayelere ihtiyacımız var.
*Röportajın tamamı ALL Mayıs 2023 sayısında…
Röportaj Bilge Şahbaz
Fotoğraf Canberk Üregel
Moda editörü İrem Derya Kaplan
Saç Volkan Bayar
Makyaj Akın Sert
Moda Editörü Asistanı Feride Şahin