Sevilen dizi “Halka”da canlandırdığı Kaan Karabulut karakteri ile her Salı evlere konuk olan Kaan Yıldırım’ın aynı zamanda bir film yapımcısı olduğunu billiyor muydunuz? Londra’da aldığı pazarlama eğitiminden sonra her şeyi geride bırakıp kamera önü ve arkasında bir kariyer edinmeye karar vermiş Kaan. Onun her zaman pozitif bir bakış açısına sahip olduğunu; çekim yaptığımız gün setten eve sabah 4’te dönmüş olmasına rağmen müthiş bir enerjiyle günü tamamlamasından hemen anlamıştık. Kaan’ın sektörün zaman zaman debdebeli olabilen kaoslu, çalkantılı tarafından çok uzak, rafine bir yaşamı var. Eski zaman naif ve centilmen salon beyefendilerini tanımlayan sakin ve ne istediğini bilen tavırdaki yaşamı oyuncuya kariyerinde emin adımlarla ilerlemesinde büyük katkı sağlıyor diyebiliriz. Aslında bu kadar yeniliğe açık ve enerjik oluşunun nedeni Kaan’ın tam bir rutin düşmanı oluşundan kaynaklanıyor. Spor tutkunu oyuncunun hem sakin, bir o kadar dinamik yaşamına konuğuz.
“Halka” dizisinde canlandırdığın Kaan Karabulut karakteri ile benzer yönleriniz var mı?
Enerji seviyemiz benziyor diyebilirim. Ama onun dışında fazla benzer yönümüz yok.
Oyunculuk senin kalıplara sığmayan yapınla örtüşen bir meslek değil mi?
Oyunculuk sadece yaptığım meslek aslında.Aşırı anlam yüklemiyorum. Çok zevk alarak yaptığım bir iş. İleride ne olur bilemem, o yüzden iddialı tanımlarım yok. Bugün için beni çok besliyor. Hayatta başınıza gelmesi neredeyse imkansız olan olaylar, durumlar yaşıyorsun. Bunu deneyimlemek çok keyifli. Bir rutin düşmanı olarak oyunculuk bana çok iyi geliyor. Her proje yeni bir heyecan, yeni yolculuklar ve yeni insanlar kazandırıyor.
Hem televizyon hem sinema işi yapıyorsun, sence her iki tarafın iyi ve kötü yanları nedir?
Televizyonda yaptığınız şeyin kalıcı olması çok zor, neredeyse imkansız. Hızla tüketilen emekler serisi gibi. Hikayeyi ve karakteri sevip bir işe başladığınızda 10 bölüm sonra işin nereye gideceğini bilmiyorsunuz. Sizi mutsuz eden bir yere de gitme riski var. Yola çıkarken plan yapmanız imkansız. Sinemada senaryo belli, neyin içine girdiğinizi kestirebilirsiniz. Çalışma şartları olarak sinema daha konforlu. Televizyon daha ağır işçilik talep ediyor sizden. Haftada 150 dakikalık bölümler çekiyoruz. Bu imkansızı başarmak gibi bir şey. Televizyon iyi bir idman yeri bana göre. Ama asıl maç beyaz perdede diye düşünüyorum.
Yapımcılık nasıl başladı?
“Ulan İstanbul”u çekerken Caner Özyurtlu ile tanıştık. Tanıştığımda hali hazırda film yapmış birisiydi. Battığını ve yeni bir film yapmak istediğini söyleyince, “Beraber batarız en kötü” deyip girdik. Beraber üç film yaptık ve batmamayı başardık.
Yapımcılık oyunculuğuna ne kattı? Nasıl bir bakış açısı kazandın?
Her yaptığımız şey bize mutlaka bir şeyler kazandırıyor. Orda da birçok tecrübe kazanmış oldum. Benim için kıymetli bir deneyimdi. Mutlaka tekrar yapmak istiyorum. Oyunculuğuma bir katkısı olduğunu söyleyemem. İkisi bambaşka şeyler.
Dünyada televizyon sektörü olarak ülkemizi değerlendirecek olursan, sence ne durumdayız?
Az önce konuştuğumuz gibi biz sektör olarak imkansızın peşindeyiz. Yabancılar bir sezonda 40 dakikalık hatta 30 dakikalık 8-10 bölüm çekiyor. Biz 150 dakikalık 40 bölüm çekiyoruz bir sezonda. Bu şartlarda kaliteli iş çıkarabilmek ve her hafta aynı kaliteyi korumak çok zor. Senarist, oyuncu ve yönetmenler başka şartlarda muazzam işlere imza atabilir ama bu sistem herkesin önünü tıkıyor diye düşünüyorum. Biz de ilk amaç, nasıl tutan iş yaparız oluyor, halbuki nasıl güzel, farklı bir iş yaparız olabilmeli. Belli kodlar ve kısıtlı hikayelerde tıkanmış bir sektör görüyorum ben. Ama bu şartlarda bu kadar oluyor. Yine de sektör olarak mucize yaratıldığını düşünüyorum. İnanın yabancılara 6 günde 150 dakika çek deseniz işin içinden çıkamazlar.
Eşin ile aynı sektörde olmanın iyi ve kötü yanları nedir?
Bence birlikte olduğunuz kişiyle aynı ya da benzer iş dalı yapmanız avantaj. Çünkü birbirinizi daha iyi anlama şansınız oluyor. Empati kurma gücünüz yüksek. Bir ilişkide en önemli olan şeyin birbirini anlamak olduğunu düşünürsek, gayet güzel bir durum olduğunu düşünüyorum.
Sosyal medya ile aran nasıl?
Bazen çok uzak bazen daha yakın oluyorum. İş yaptığım dönemler daha aktif kullanıyorum. Daha çok işimle ilgili paylaşım yapıyorum. Haberleri oradan takip ediyorum. Onun dışında herkes kadar sağı solu stalk ettiğim oluyor tabii. Sosyal medyayı çok ciddiye almadan kullanmak gerektiğini düşünüyorum.
Fotoğraf: FIRAT KOÇAK
Moda editörü: CEREN ÇETİNOĞLU
Saç-makyaj: MURAT AKBULUT