“Acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimiz de…” diyor sevgili Ahmet Kaya. Herkesin farklı anlamlar çıkarabileceği bir cümle bu; aşk acısı, yalnızlık ya da ölüm, hastalık gibi… Evet, acıyı kapsayan birçok kavramdan birkaç tanesi bunlar. O halde gelin, biraz acının hain tarafından biraz da olumlu yönlerinden konuşalım.
Acı çektiğimiz dönemlerde, genel olarak, hep bir arayışa gireriz. Örneğin; daha çok müzik dinler, şiir okur, yazı yazar, spor yapar veya yemek yeriz. Çünkü bir şeylerden kaçmak veya uzaklaşmak isteriz, ki hissettiğimiz o duyguyu unutabilelim, o sancılı duygunun yerini bir şeyler kaplayabilsin ya da daha iyi bir benlik oluşturalım böylece, bize acı çektiren insanlardan veya olaylardan intikam alabilelim, değil mi?
Belki bu yazdıklarımı kabul etmek zor gelebilir size ama kabul edelim, hepimizde bu var çünkü insanız ve içimizde bir yerlerde hep kaçmak istediğimiz duygular ve intikam almak istediğimiz insanlar vardır.
Başka bir açıdan bakalım, acı çekmenin tam olarak ne ve nasıl bir duygu olduğunu anlayamayan insanları düşünelim yani daha şanslı olan insanlardan. Ben bu insanları “verimsiz ama mutlu insanlar” olarak nitelendiriyorum. Verimsiz ama mutlu insanlar; daha iyi ailelerde büyüyen, maddi imkanları yüksek ve zor durumda olduklarında gidecekleri limanları hazır olan insanlar oluyor genellikle.
Dertleri genelde küçüktür çünkü dert yaratmak isterler, küçük şeylerden mutlu olmayı pek beceremezler ve bir şeyler üretme konusunda şanssız ve mutsuz insanlara göre daha geri planda kalırlar. Dikkat ettiyseniz, genelde boş ve anlamsız bakıyorlar hayata. Peki siz hangi tarafta olmak isterdiniz? Verimsiz ama mutlu mu yoksa acılarını değerlendirmeyi seçenlerden mi?
Yalnız acı çekince yaptığımız bir hata var: acizce kendini birinin kollarına atmak. Bu bir insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülüklerden biridir. Eğer böyle dönemlerde kendimizle baş başa kalıp kendimiz için bir şeyler yapmıyor ve kendimizi dahi sevmiyorsak, “insan” gidilecek bir liman değildir. Çünkü, biz insanlar nankörüz ve kendisine saygı dahi duymayan ve kendi benliği için hiçbir şey yapmayan insanları kolayca gözden çıkarabiliyoruz.
Hatta şunu bile söyleyebiliyoruz: “Bu kişi daha kendisini bile sevmiyor hemen bana sığınıyor. Kendisine bile fayda sağlamayan birini neden ben seveyim ki?” diyoruz. Kulağa çok acımasızca gelebilir ama bu da acı bir gerçek. Hepimiz bunu yapıyoruz. Emin olabilirsiniz.
Eğer acı çektiğimiz dönemlerde bir insana veya bize hiçbir fayda sağlamayacak şeylere yönelmek yerine kendimize yönelir ve kendimiz için bir şeyler yaparsak, dönüp geriye baktığımızda “iyi ki o acıyı yaşamışım ve bunu kendim için avantaja çevirmişim.” diyebiliriz. Tabii bu yine bizim elimizde.
Kısacası, eğer acıya, mutsuzluğa, karamsar dönemlerimize veya şanssızlığımızın (tabii bunlar dönemsel olarak yaşadığımız sürece geçerli) olumlu tarafını kullanabilecek kıvama getirirsek kendimizi, bunu şansa çevirebiliriz.
Zine Akıncı
Podcast: “Düşüncelerimin Savaşı” (Spotify, ApplePodcasts, GooglePodcasts platformlarında)
İlginizi çekebilir:
https://www.all.com.tr/sinemamizin-degerli-ismi-yesim-ustaoglunun-izlenmesi-gereken-5-filmi/