Zeynep Yaşar, lisans ve yüksek lisans programını psikoloji alanında Paris’te Université de Paris VII Sorbonne Cité Üniversitesi’nde tamamladı. Lisans okurken bir dönem de Harvard Üniversitesi’nde dersler aldı. Arjantin, Meksika, Amerika, Fransa, Hindistan’da hem akademik hem profesyonel deneyimleri oldu. Mesleki ustalık formasyonlarını İngiltere’de yaptı, ki hâlâ buna devam ediyor. Bu çerçeveler dışında dünyanın her yerini evi haline getirebilen, her zaman ve her yerde insan onurunu savunmaya çalışan bir kadın. Zeynep Yaşar ile “Hindistan’ın Dulları ve Kadın” adlı kitabı hakkında bir sohbet gerçekleştirdik.
-Hindistan’ın Dulları ve Kadın kitabınızı yazmaya nasıl karar verdiniz?
-Kelimenin tam anlamıyla konu aslında önüme düştü ve yazmaktan başka şansım yoktu. Yazmayı her zaman çok sevdim, yazarkenki heyecan yüreğimi hep çelmiştir.
Hindistan’da Birleşmiş Milletler projeleri çerçevesinde Seks işçiliğine zorlanan, köle ticaretine maruz kalmış ya da riskli grupta olan kadınlar için düzenlenen projelerde çalışıyordum. Her gidişimdeHindistan’dadullukmeselesindenbahsedilenkaynaklaradenkgeldim. Denk geldikçe merakımı susturamadım, gittikçe harmanlandı. Çok zor oldu ama bir kaç arkadaşımın da yardımıyladulkalmışkadınlarınyaşadığıashramlarıziyaretiçinizinalabildik. İlk tatilimde soluğu Vrindavan’da aldım. Kitap fikri hiç yoktu ama konunun, anlatılanların, gördüklerim, kokladıklarım her şeyin içine öyle bir çekildim ki, yazmasaydım içinden çıkamazdım. Yazdım, başkalarını da konuya davet ederek bir nevi içinden çıktım. Tabi benim yazmamla bitmedi, Kopernik Yayınevi’nin kitaba inancı, hem kitabımın hem benim elimden tutmasıyla bugün kitabımız her yerde.
-Kitabınızı kısaca nasıl anlatırsınız?
-Eski Hint ritüellerinden Sati ve Jahudar ile yüceltilen kadın imajı perspektifini ve bu ritüellerin yasaklanma mücadelelerini, Kerala’lı Nangeli örneğinden başlayarak Sukasaptati gibi masallarda Hint Kadın imajını, tarihsel boyutuyla kuramsal olarak ve hayatını Vrindavan ashramlarında, sokaklarında sürdüren ‘Hindistan’ın dulları’ ile söyleşilerin olduğu, ülkenin çeşitli bölgelerindeki dulluk meselelerinin de incelendiği bir saha araştırma kitabı diyebilirim.
-Kitapta yaptığınız söyleşiler var, nasıl hissettiniz böyle güçlü anları o kadınlardan dinlerken?
-1861 Hindistan’da bir milat. Bu tarihte tüm Hindistan’da Sati uygulaması yasaklandı. Dul kalan kadınların kocasıyla birlikte yakıldığı bir Hint geleneğidir Sati ritüeli.
O dönemlerde kocasının ölümü ile dul kalan kadın şu demekti; Eğer Sati yapmadıysa, kendini ateşlerin içine de atmadıysa, genelde ailesi ve toplumu tarafından da dışlanarak kendini ashramlara kapatarak dünyevi her zevkten uzak kalması gereken, sadece hayatta kalacak kadar beslenen, coşkulu Hint festivallerine katılamayan, yaş sembolü olarak beyaz sarı giyen, saçlarını sıfıra vurdurarak ölüm gününü beklerken dualar eden kadın… Ben Sati yasak olduğu için zaten Sati yapamayan, ama çevresinden dışlanan ve kendi gibi olanların yanına gelen ya da yakınları tarafından getirilen kadınlarla yaptım söyleşileri. Çok güçlü, insanın ruhunu duvardan duvara vuran hikâyeler dinledim. Psikanalist olabilmek için senelerce kendi analiz sürecimden geçtim. Zor anlara tahammülümüzü yükseltmekte müthiş bir yolculuktur analizden geçmek. Ama o gün orada çok zorlandım. O yüzden; yazmasaydım, hayat devam ederdi ama ben ruhen bir yerlerde kapalı kalırdım.