Türkiye’de erkek oyuncuların belirli klişe rollerden, belli başları oyuncu imajlarından başka bir seçeneği yoktur. Ama genç oyunculardan Ozan Dolunay hem kendi karakteri hem de canlandırdığı karakterler ile bunu değiştiriyor. Reyting rekortmeni “Zalim İstanbul” dizisi ile kötü çocuk gibi başlayan ama aslında içindeki iyiliği gösteren Cenk karakterine hayat veriyor. Yani aslında düzeltme içgüdüsü olan her kadının sorunlu erkek arkadaşlarında yapmak istediğini yapıyor. Şimdi biz de onu o dramadan çıkarıp en eğlenceli haline getiriyoruz.
Oyunculuk sana kendi kişiliğinde ne gibi faydalar sağladı?
Oyunculuk serüvenim hayatımı değiştirdi. İnsanı ve insan piskolojisini anlamak üzerine bir iş yapıyoruz. Canlandırdığımız karakterlerin dertleriyle, travmalarıyla, yanlışlarıyla, kırılganlıklarıyla haşır neşir oluyoruz. Günlük hayatta, yanında 5 dakika bile durmayacağımız insanları canlandırmak durumunda kalabiliyoruz. Bunu hakkıyla yapabilmek için, eleştirmek yargılamak yerine kabul etmek ve anlayış göstermek gerekiyor. Her şeyin bir sebebi olduğunun, her davranışın bir tetiklenmeyle meydana geldiğinin farkında olmak gerekiyor. Oyunculuk bana birçok farklı özellik kattı tabii ki ama karakterimde yaptığı en büyük değişiklik bu oldu sanırım. Daha anlayışlı, daha sabırlı, etrafının daha farkında bir insan yaptı beni.
Zalim İstanbul ağır bir dram. Oyunculuk olarak senin için nasıl bir deneyim?
Benim için şahane bir deneyim oluyor. Evet ağır bir konusu var, birçok sahne çok yoğun ve ağır duygular barındırıyor. Benim tercih ettiğim oyunculuk metodu, bir karakteri sadece “oynamak”tan ziyade o karakteri hissetmek ve hissettirmek üzerine. Dolayısıyla o anları yaşamaya, gerçekten içinde olmaya çalışıyorum. Ağır bir dram çekerken bu durum, psikolojik açıdan biraz zorlayıcı olabiliyor. Sahnede hissettiğim duyguların bana değil karaktere ait olduğuna kendimi ikna etmem gerekiyor sonrasında. Fakat oyunculuk yelpazemin genişlemesi açısından bulunmaz bir fırsat benim için dolayısıyla gerçekten çok keyif aldığım bir deneyim.
Cenk sence iyi tarafa yakın bir karakter mi yoksa kötü tarafa mı?
Her insan hem iyi hem kötü tarafa yakındır aslında. İyi ve kötü, her insanın içinde eşit miktarda bulunur. Dünyanın en iyi insanı dediğimiz bir insan bile çok büyük kötülükler yapabilir. Neyi ve niye tercih ettiğimiz önemli. Cenk özünde iyi tarafı seçmek isteyen, tercihlerini bu yönde yapmaya çalışan bir karakter ama geçmişinde yaşadığı, yaşattığı şeyler, babasından sevgi görmeden büyüdüğü için annesine olan bağlılığı, kıskançlıkla ve ezilerek büyüdüğü için hayata olan öfkesi, onu yanlış tercihler yapmaya itebiliyor. Dolayısıyla Cenk, iyiyle kötü arasında sıkışmış kalmış bir karakter. Savaşı kendisiyle, geçmişiyle.
Peki sen nasıl dizileri seviyorsun?
Tarz olarak ayırım yapmıyorum, bana iyi gelen şeyleri izlemeye çalışıyorum. Moduma göre değişiyor haliyle.
Erkek oyuncuların yerli dizilerde belirli rollerde olması oyuncuları kısıtladı mı?
Kesinlikle kısıtladı ve hala kısıtlamakta. Dizilerde istenen şey görsele hitap etmemiz. Oyunculuk performansından ziyade ne kadar güzel gözüktüğümüz önemseniyor. Kadınlar için de geçerli bu. Sıkıntı şurada, oyunculuk yaparken dışarıdan nasıl gözüktüğünü düşünmek zorunda kalmak oyunculuğu baltalayan bir unsur. Sürekli nasıl gözüktüğünü düşünmek anı yaşamayı zorlaştırıyor, anda olmadığımız zaman da bir karakteri var etmek zorlaşıyor, oynanan karakterler ve oyunculuklar tekdüzeleşiyor.
Tiyatro da yapıyorsun. Üstelik yeni nesil bir tiyatrocusun. Oradaki geri dönüşler nasıl?
Geri dönüşler gayet iyi. Geri dönüşlerden ziyade benim ruhuma çok iyi geliyor. Tiyatronun iyileştirdiğine inanıyorum. Malesef insanımız pek ilgi göstermiyor tiyatroya ama yine de kemik bir izleyici kitlesi var. Umarım çoğalarak artar.
Tiyatro izleyici için bir deneyim de aynı zamanda değil mi? Bu yüzden kendini nasıl geliştirmeli?
Tabii ki öyle, hem de hiçbir limiti, sınırı olmayan, uçsuz bucaksız bir deneyim. Tiyatro zaten her zaman kendini geliştirir ve yeniler. Yıllardır böyledir bu, değişir ve gelişir. Değişmeyen şey insanların sanata verdiği daha doğrusu vermediği değerdir. Onlarca tiyatro var İstanbul’da, yüzlerce oyun binlerce oyuncu. Hiçbiri hakettiği değeri görmüyor, tiyatrolar kapanıyor tiyatrocular hayatlarını devam ettirebilmek için meslek değiştiriyorlar, değişmeyen ve değişmesi gereken şey aslında budur. Geçen sene, bir tiyatro oyunumdan sonra bir anne 10-12 yaşlarındaki oğluyla beraber gelip beni tebrik etti ve bana ilk kez bir tiyatro oyununa geldiğini genelde sadece dizi izlediğini söyledi. “Böyle güzel bir şeyden kendimizi mahrum bırakmışız bundan sonra istanbuldaki tüm oyunları takip edeceğiz” dedi. Böyle bir şeyevesile olabildiğim için çok mutlu hissettim kendimi. İşte değişmesi gereken şey budur, sanata olan bakış açımız.
Seyahat etmeyi seviyor musun? En son nereye gittin sırada neresi var?
Çok severim seyahat etmeyi. Çalışırken pek mümkün olmuyor tabi, yakın yerlere gidebiliyorum sadece. Doğada kamp yapmayı çok severim. İstanbul civarında kap yapmayı sevdiğim birkaç yer var, müsait olduğumda oralara gidebiliyorum. En son çadırımla, longoz ormanlarına gittim. Kesinlikle tavsiye ederim. Çalışmadığım zamanlarda ise yurt dışına çıkmayı farklı kültürleri deneyimlemeyi seviyorum en son Tayland’a gittim, sora ise Bali ve Berlin var.
Nasıl bir sosyal medya kullanıcısının? Mesleklerin buna göre değişimini nasıl yorumluyorsun?
İyi bir sosyal medya kullanıcısı olduğumu düşünüyorum. Saatlerimi geçirmiyorum sosyal medyada, dozunda ve gerektiği kadar kullandığımı düşünüyorum. Herşeyin fazlası zarardır, sosyal medyayı hayatının büyük bir parçası haline getirmek de zararlı bir durum bence. Düşüncelerimi, fikirlerimi hoşuma giden yazıları müzikleri filmleri, duyarlı olunması gerektiğini düşündüğüm konuları paylaşmaya çalışıyorum. Insanların hayatlarına bir şekilde dokunabilmek için güzel bir araç sosyal medya. Araç olarak kaldığı, amaca dönüşmediği sürece zararsız olduğunu düşünenlerdenim. Mesleklerin buna göre değişmesi de normaldir, sosyal medya hayatımızın bu kadar içindeyken. Hayatımızı teknoloji yönlendiriyor sonuçta.
Fotoğraf Erman İştahlı
Stil Editörü Melisa Cömert