Melda Özen
Herkese merhaba! Selam güzel insanlar! Bugün nasılsınız? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Mesela bugünkü sizi tanımlamanızı istesem kendiniz için neler söylersiniz? Ya da kendinizi tanımlamak için seçeceğiniz kelimeler neler olurdu? Bugün sizlerle konuşmak istediğim güzel bir konu var güzel insanlar. Bence sizler de çok sevecek ve keyif alacaksınız! Bugün herkesin ortak sorunu olan YANLIŞ ANLAŞILMAK ve ANLAŞILAMAMAK üzerine konuşacağız güzel insanlar. Çoğu zaman biz yanlış anlayabiliyoruz birçok kişiyi, olayı, durumu vb…. Kimi zaman da biz aynı sorunla karşılaşıyoruz maalesef. Hadi gelin bugün bu konuyu ve nedenlerini masaya yatıralım ne dersiniz? Hazırsak başlıyoruz!
3 dakika kuralı
Çok severek takip ettiğim “Ece Üner” bir gün bir röportajında 3 dakika kuralından bahsetmişti ve şöyle demişti “Psikolojide bir kural vardır: Eğer bir tartışma 3 dakikadan uzun sürüyorsa o bizimle ilgili bir problem değildir o karşımızdaki ile ilgili bir problemdir. O sebeple bir tartışma yaşadığınızda karşı taraf sözlerini uzattıkça uzatıyorsa sakın kendinizi sorgulamayın, yargılamayın ve suçlamayın”. Çok doğru güzel insanlar. Sorun sizde değil onlarda. Kendinizi savunmaktan korkmayın…
Fotoğraf flu çıkabilir!
Genelde hep şöyle olur. Bir konu atılır ortaya ve herkes suçu başkasına atar. Nasıl oluyorsa problem net ama problemin sahibi flu olur. İşte öyle zamanlarda genelde kişiler hem birbirlerini suçlamaya hem karşı tarafı manipüle etmeye hem de bir kendi kendini sorgulama hali oluşturmaya başlarlar. Bu tehlike çanlarının çalmakta olduğunun habercisidir güzel insanlar. Burada amaç, karşı taraf sizde bir sorun olduğuna sizi ve çevrenizdekileri inandırmaya çalışıyor demektir. Bu durum oldukça sinir bozucu görünse de lütfen sakin olun ve sinirlerinizi doğru yönetin. Sakın endişe etmeyin bunu başarabilirsiniz. Yeter ki kendinizden emin olun!
Delidir ne yapsa “her zaman” yeri değildir?
Şimdi delinin biri bir kuyuya taş atmış, herkes de dönüp o kuyuya bakmış durumu var ya işte o çok büyük bir sorun güzel insanlar. Neden mi? Çünkü insan dediğimiz canlı kolay manipüle olan bir canlıdır ve hemen tahrik olur. Bu manipülasyon da doğal olarak hata yaptırır. Ya çizginizi bozarsınız ya kendinizi yargılarsınız ya suçsuz yere özür dilerken bulursunuz kendinizi ya zıvanadan çıkarsınız ya da ustalıkla sakin kalırsınız. “Şimdi her şeyi anladık ta bu ustalıkla sakin kalmak da ne? Kim? Nasıl? Böyle olabilir ki?” diyebilirsiniz. Çok haklısınız bu soruyu sormakta. Peki gerçekten sorarım size insan nasıl sakin kalır? Bu nasıl mümkün olabilir? Tabi ki duygusal zekâmızı doğru yöneterek mümkün olabilir…..
Hormonların da beyni var!
Kadın ve erkek. Nasıl iki farklı canlı ise. Kadın ve erkek beyni de çok farklı iki oluşumdur. Çok ama çok farklı çalışırlar. Özellikle hormonel noktada. Şöyle ki; kadın ve erkeği oluşturan kimyasal hormonlar tamamen farklıdır. Misal, testesteron, seratonin, dopamin gibi. İşleyişleri tamamen farklı olacak şekilde bu hormonlar hem kadını hem erkeği şekillendirir ve tabi ki duygusal zekâmızı kullanma, dışa vurma, yorumlama yetilerimize de yansır. Dopamin SABIR hormonudur ve kadınlarda fazladır. Testesteron erkekte bulunan SABIR hormonudur ve fazlalığı söz konusu olursa erkekte SABIRSIZLIĞA yol açar. Seratonin DİKKAT hormonudur ve kadınlarda fazla olarak bulunur. Peki bu bilgileri neden paylaştık. İşte duygusal zekâmızı yönetebilirsek bu hormonları doğru kullanıyor, az ya da fazla salgılanmasını önlemiş oluyoruz…..
Yanlış yalanlar!
“Bahse girerim erkekler ağlamaz!”. Bunu kim söylemişse çok büyük bir yalanın içine kendini ve tüm erkekleri hapsetmiş. Böyle bir şey yok güzel insanlar. Hiçbir zaman da olmadı. Nasıl yani? Derseniz, şöyle ki; KADINLAR genel olarak yaradılışları gereği sözlü-sözsüz işaretleri okumakta ve hislerini ifade etmekte ustalaşırken, ERKEKLER incinebilirlik, korku, suçluluk, vb…. duygularını en aza indirgemekte ustadırlar. Bu durum da onları ağlamayan biri değil, duygularını gizlemekte iyi biri yapar! Yani erkekler de ağlar evet sadece göstermeden….. Peki bunu niye anlattık! Hanımlar size seslenmek istiyorum ilk olarak; eğer sizi bir erkek manipüle etmeye çalışırsa muhtemelen size, üzerinde hissettiği toplumsal baskıdan kaynaklı olarak bastırmak zorunda kaldığı duygular üzerinden saldıracak ve sizi bu şekilde manipüle etmeye çalışacaktır. Bu tuzağa sakın düşmeyin ve sakın kendinizi boş yere üzmeyin. Beyler şimdi size seslenmek istiyorum; eğer bir kadın sizi manipüle etmeye çalışırsa muhtemelen size, sözlü ve sözsüz işaretlerinizi anlaşılır biçimde okumaya karşı başlattığı takibi başarılı bir çözümlemeyle sonlandırmasından ötürü bu manipülasyonu uygulayacak ve korkarım başarılı da olacaktır. Bu durumda yapılacak şey basit. Karşınızda bir kadın olduğunu unutmamak:) Neden? Derseniz, biz kadınlar bir şeyleri doğru sezinlemekte ustayızdır da ondan…. Aman dikkat!:)
Realist manipülasyon!
Şaka bir yana toplumsal yaşamda insanların neredeyse tek amacı, birbirlerini manipüle etmek üzerine kurulu olduğu için, burada yapılması gereken şey, kendinizi çok iyi ve başarılı kontrol etmek olmalıdır. Ama tek başına bu da yeterli değildir. Hislerinizi başarılı bir şekilde kamufle etmeyi de öğrenmelisiniz. Hiçbir zaman duygularınızı realistik bakış açısı ile açığa çıkarmayın. Bu sizi düşüncelerinizde yaşattığınız gibi yüceltmez bilakis aşağı çeker. Çünkü insanlar güzellikten ve iyilikten anlamazlar. Ne kadar çok kendinizden ödün verirseniz günün sonunda takdir toplamazsınız tersine ağlatılmaya çalışılırsınız. Neden hayat ve insanlar böyle bilinmiyor. Ama yapılan psikolojik araştırmalar gösteriyor ki; insanlardaki başkalarını üzmeye çalışma sorununun kaynağı karşınızdaki kişiden bulunan Yüksek Aşağılık Kompleksi Sorunsalı. Evet kulağa tonlaması hiç hoş gelmiyor farkındayım ama bunu ben değil dünya çapında araştırma yapan psikologlar söylüyorlar. O sebeple zehirli sarmaşık misali, sizinle kendisini kıyaslayan insanlardan her daim uzak durun. Çünkü amaçları sadece sizi üzmek üzerine kuruludur güzel insanlar…
Turnuva şampiyonu kim?
Şimdi çözüm ne peki? Diye sormakta çok haklısınız! Aslında konuşmamızın aralarına hep çözümler sıkıştırdım ama elbette bunları tüm çıplaklığıyla bir kereden duymak isteyebilirsiniz. Hadi o zaman bunu konuşalım! Böyle insanları hayatınızdan uzak tutacak, hayatınıza almayacak, onlara hiçbir konuda sizinle muhatap olma hakkı ve şansı vermeyecek, kendi mutsuzluklarına sizi ortak etmelerini sağlamayacak, sorunlarını çözmeye çalışmayacak, onlara yardımcı olmayacak, onları kendi hallerine bırakacak, onlarla göz kontağı dahi kurmayacaksınız. Ve en önemlisi onları umursamayacaksınız. Kendinizi suçlamayacak ve yargılamayacaksınız. Kısaca tavrınızı net belli edeceksiniz. Onlar sizi üzemeyeceklerini öyle anlayacaklar ve günün sonunda siz ve sizin güzel kalbiniz, tertemiz niyetiniz kazanacak. Bunu sakın unutmayın…
Evet güzel insanlar, ben Melda Özen. Sizlerle bugün genel bir sorunsal olan manipülasyonu konuşmak istedim. Dilerim keyif almışsınızdır okurken. Hep söylerim “Siz Hiç Rakibini Yenmekten Vazgeçip Tenis Kortunu Terk Eden Bir Raket Gördünüz Mü?”. Şahsen o kadar tenis maçı seyrettim ama bir kere bile görmedim. Tersine sakatlanmasına rağmen dayanabildiği kadar mücadele etmeye devam eden ve bu sebeple başarıyı ikinci adları yapan raketler tanıdım. Kendinizi sevin, sayın ve saydırın. Çok güzel ve keyifli bir başka konuyla tekrar buluşmak dileğiyle. Sevgimle kalın canlarım…