Röportaj : Ataberk Kaçar
Seçil selam, seni tanıyabilir miyiz?
En zorlandığım soru bu sanırım. Ben; nefesi kesilene kadar dans etmeyi sevecek kadar canlı, aynı filmi 3 defa izleyip yönetmenin düşüncelerini anlamlandıracak kadar obsesif biriyim. Dinlediğim müziğin içimden geçmesine izin veren, tutkularıyla yaşayan biriyim. Aynı zamanda yaşadığı ülkede sıkışan, kendini yalnız hisseden ve 35’ine yeni girmiş, ruhu yorgun ama çok fazla sorusu; anlamlandıramadığı, hazmedemediği çok şeyi olan, tasarım yapan ve her daim kendiyle yarışan, hırslı bir iş kadınıyım. Üretmek ve çalışmak hayatımın vazgeçilmez bir parçası.
Şu sıralar neler yapıyorsun, bize bir gününden bahseder misin? Seni heyecanlandıran gelişmeler var mı hayatında?
Şu sıralar hayata en büyük meydan okumam, sabahları 6’da kalkabilmek. Her sabah 7’de uyanıp 8’de pilateste oluyorum. Pilatese gitmediğim günler minimum yarım saat dans ediyorum. 10.00-20.00 saatleri arasında genelde ofiste oluyorum. Benim için hayatta en önemli şeylerden biri rutinlerim. Rutinlerim bana kontrolün bende olduğunu hissettiriyor.
Son birkaç haftadır yeni sezon hazırlıkları yoğunlaştığı için üretim tarafı ile daha fazla ilgileniyorum, zamanımın çoğu atölyede geçiyor diyebilirim. Elbette en büyük heyecanım eylül ayında çıkacak olan ürünümüz! Yeni bir şey üretmek, her şeyini en ince ayrıntısına kadar düşünmek aşırı haz aldığım bir şey.
Dijital dünyanın geleceği hakkında neler düşünüyorsun? Sence Instagram, TikTok gibi platformlar büyümeye devam edecek mi?
“In the future, everyone will be world-famous for 15 minutes.” Andy Warhol.
Tam da bu dönemin içinde yaşıyoruz. Çok değil daha birkaç yıl önce sosyal medyanın kalıcı olup olmadığı konuşulurken; şu an sosyal medya, geleneksel medyanın hacmini defalarca katlamış durumda. Değişim dünyada zor. Türkiye’de kabul ettirmesi daha zor biliyorum ama ünlülerin yerini influencerların aldığı bir döneme girdik. Hem işin influencer mutfağında iş yapan hem de marka olarak iş veren biri olarak, yaptığımız işin bu kadar detaylı ölçümlenebilip bu kadar hızlı dönüş almanız sektörün katlanarak büyüyeceğinin bir garantisi niteliğinde.
Aynı zamanda işin e-ticaret kısmında da aktif olduğumuz için her gün yeni bir şeye şaşırdığımı söyleyebilirim. 10am.shop’ta shopify altyapısı kullanıyoruz. Google, Facebook ile iş yapıyoruz. Sunulan fırsatlar ve veriler sonsuz! Daha önce no name ya da bütçesi olmayan birinin artık kendini gösterme ve büyütme fırsatı var. Bu özellikle Z jenerasyonu için inanılmaz bir fırsat. Sektörde iş yapan insanları karalamak yerine ben bu sektörde nasıl iş yapabilirim sorusunu soranlar arttıkça sektör elbette daha da büyüyecek.
Genç yaşta birden çok başarıya imza attın, atmaya da devam ediyorsun. Demoralize olduğunda seni ayağa ne kaldırıyor?
Başarının tanımı çok değişken. Daha iyisini yapabilme potansiyelimi bildiğim her şeyde kendimi başarı elde etmiş hissetmiyorum. Yaptıklarımın yanında, hayal ettiğim çok ama çok fazla şey var. Hayalde kalmayacağını ve en yakın zamanda yapacağımı düşünüyorum. Gelişen ve öğrenme yolunda olan bir marka olarak elbette çok hata yapıyoruz ve bu durumlarda en acımasız olduğum kişi, bizzat kendim. Bazı durumlarda çok hızlı karar vermem gerekiyor ve bu her zaman bir risk. Yanlış karar verdiğimde çok olmasa da biraz demoralize oluyorum, doğru. Genelde beni bu histen silkeleyen ve çıkmamı sağlayan kişi, kardeşim Sude oluyor. Sonra bir süre kendimi sessiz moda alıyorum ve sadece düşünüyorum. Ağır çekimde geçen bir kaç günden sonra toparlıyorum kendimi.
Kardeşin Sude ile her abla kardeşin özendiği samimi bir ilişkiniz var. Aranız her zaman bu kadar iyi miydi, yoksa çocuklukta annesinden gizli tartışıp eve hiçbir şey olmamış gibi dönenler miydiniz?
Sude ile olan ilişkimi samimi olarak tanımlamazdım, tutkulu demek daha doğru olur. Aramızda 10 yaş olduğu için Sude ile neredeyse hep ben ilgileniyordum, bebeklerimin yerini o almıştı. Evde birbirine en yakın olan ikimizdik ve sonra tam ergenlik döneminde İstanbul’a taşındım; ardından kısa bir süre sonra da New York’a yerleştim. Bu onu çok yıktı, geçmişe bakınca daha iyi anlıyorum. İstanbul’a dönünce bir süre sonra yanıma taşındı ve ilişkimiz her zamankinden daha ateşli devam etti. İkimiz de çok dominant karakterleriz ama tarzlarımız çok farklı, onun için bizim sakin ve samimi bir ilişkimiz hiç olmadı; hep tutkudan beslendik adeta iki sevgili gibi. Bu soruya cevap olarak aramızda çok gizli bir mahremiyet var ve bu çok sıkı bir bağla düğümlenmiş durumda diyebilirim. Onu en iyi anlayan ben, beni en iyi anlayan tek kişi Sude ve bu böyle olmaya devam edecek.
Kuruculuğunu ve kreatif direktörlüğünü üstlendiğin ‘10:AM Shop’ adında bir markanız var. Markanızın ilk temelleri ne zaman atıldı, Sude ile birlikte mi karar verdiniz, uzun süre hayalini kurduğunuz bir girişim miydi?
Ben küratörlük disiplininden geliyorum. Haliyle parçaları birleştirmek en profesyonel olduğum alan. En son direktörlüğünü yaptığım sanat galerisinden ayrıldığımda artık kendim için bir şeyler yapmanın zamanı gelmişti. İlk birkaç yıl Sude’ye öncelik vermeye karar verdik, sonrasında da 10:AM’ı hayata geçti, yaklaşık 1,5 yıldır da devam ediyor. Birçok şeyi birlikte yaptığımız gibi elbette marka açmaya da birlikte karar verdik ve bu süreçte en büyük desteğim o oldu. Kendi kapasitemi deneyimlemek, hep hayalimdi sanırım hala yapacağımız şeyler için çok heyecanlıyım.
Gelecek vadede ’10:AM Shop’un mottosu nedir? Sizi siz yapan DNA’nızdan bahseder misin?
10:AM DNA’sının en belirgin özelliği aktivist olması sanırım. Düşünme ve konuşma özgürlüğümüzden hiçbir şartta vazgeçmeyeceğiz, hatta büyüdükçe ve marka daha da oturdukça daha yüksek sesle konuşacağımızdan eminim.
Geçtiğimiz ağustos ayı ”Great Reset” kampanyasını başlattık. Takipçilerimizle hislerimizi dürüstçe paylaştık ve onların bize kattığı değeri bir nevi geri yansıtmak için büyük bir kampanya yaptık. 10:AM kendini güncellemeyi, gerektiğinde sıfırlamayı seven şeffaf bir marka ve böyle devam etmesini çok istiyorum. Tozlanmış raflar için fazla enerjimiz, susamayacak kadar çok fikrimiz var. Eylül ayından itibaren her ay farklı bir konu ve ürünle devam etmeyi planlıyoruz. Daha anlatacak çok şeyimiz var!
Biraz da moda ile ilgili konuşalım. Fast Fashion’ın günümüz moda sektöründeki konumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Markanın gelişimini etkileyen bir faktör mü sizce?
Ben moda tasarımcısı değilim, sadece malzeme ve renkleri bir araya getiriyorum ve bu bana aşırı keyif veriyor. Sanat evet ama moda hayır, hakim olduğum bir alan değil. Sadece şunu söyleyebilirim; dünya çok hızlı değişiyor, algılar çok hızlı değişiyor, son 2 yılda bile tüketici alışkanlıklarının ne kadar hızlı değiştiğini hep birlikte gördük. Bu hız ve değişime her sektörün olduğu gibi moda sektörünün de uyum sağlaması kaçınılmaz. Bir basketbol maçında olduğumuzu düşünelim, saniyeler önemli ve siz sahadasınız. Bu hıza uyum sağlayamayanlar sadece saha yanı maçı izleyebilirler. Özetle bu bir tercih ya oyundasınız ya da değilsiniz.
Gelelim bizi çokça heyecanlandıran son sorumuza. ’10:AM Shop’ ailesinin son üyesi olan kolej ceketi hakkında ALL okuyucularına özel bilgi verebilir misin?
Değişen dünyada artık koleksiyon-sezon algısının kalmadığını düşünüyorum. Daha önce de söylediğim gibi 10AM.shop sayfasında artık her ay yeni bir ürün olacak. Bu ay ‘’Back to School’’ sezonunun temsili ürünü kolej ceketimiz var.
Yeni normalleşen hayatlarımızda okula dönme fikri ne kadar kulağa hoş gelse de bilinçaltımızdaki soruları sormaya ve biz 10:AM olarak bunun altını çizmeye devam ediyoruz. Okula dönüş, hayata dönüş, normalleşme gibi kavramların artık anlamsızlaştığı bir süreçten geçerken; savrulup giden düşünce dünyamıza renkli bir ürünle başlamak istedik. Renkler konusunda cesur olmaya devam edicez gibi görünüyor.
Radikal bir değişimin eşiğinde olduğumuzu hissettiğimiz bu günlerde; ‘Gelecekte bizi ne bekliyor?’ sorusunun cevabını bilmeden “FLY ME” ceketi ile uçuşa hazır bekliyoruz!