Anksiyete ve anksiyete bozukluğu
Anksiyete ya da diğer adıyla kaygı, herkeste sık görülen duygulardan biridir. Hafif düzeyde bir kaygı durumunda gerginlik, kötü bir şey olacak hissi, sıkıntı, huzursuzluk gibi belirtiler hissedilirken, şiddetli kaygı durumlarında ya da hastalık düzeyinde kaygı olduğunda çarpıntı, nefes darlığı, terleme, titreme, görme bulanıklığı ve hatta ölüm ya da aklını yitirme korkusu görülebilir. Normalde de günlük hayatta stres yaratan durumlarda kaygı duygusu sıklıkla ortaya çıkar. Örneğin sınava girmek, iş görüşmesi yapmak gibi kaygı uyandıran durumlarda herkeste az ya da çok kaygı belirtileri olabilir. Bu duygunun belli bir seviyeye kadar hissedilmesi kişiyi koruyucu görev görürken, belli bir eşik aşıldığında artık hastalık seviyesine geldiğini söyleyebiliriz. Kaygının hastalık belirtisi olması için işlevselliği bozmuş olması gerekir. Örneğin; sınavdan zayıf alacağım kaygısıyla ders çalışmak sınavda başarılı olmayı sağlarken, kişi kaygıyla ders çalışamaz hale geliyorsa, bu artık hastalık düzeyinde kaygıdır. Bu noktada kaygı bozukluğunun geliştiğini söyleyebiliriz. Kaygı bozukluğu geliştiren kişilerde belli durumlarla karşılaşmaktan korkma, kaygı yaratan durumla ilgili aşırı uğraş, bu düşüncelerden kurtulamama, belli durumlardan ya da yerlerden kaçınma sık görülmektedir.
Anksiyete bozukluklarında kişi kaygıyı kontrol edemez ve kaygı işlevselliği bozar. Aşırı kaygı olduğunda işlevsellikte azalma, toplumsal uyum güçlükleri, sosyal ilişkilerden kaçınma, alkol/madde kullanımına yönelme gibi farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu hastalıkların klinik görünümleri farklı şekillerde ve farklı şiddetlerde ortaya çıkabilir. Kaygı bozukluğu denilen hastalıklar çeşitlidir; panik bozukluk, sosyal kaygı ya da fobiler bunlardan bazılarıdır. Bu hastalıklar tek başına görülebileceği gibi, birkaçı bir arada da görülebilir. Belirtiler uzun sürdüğünde ve kişinin yaşamını güçleştirdiğinde, üzerine depresyon binme olasılığı fazladır.
Panik bozukluğu olan kişilerde ataklar nedensiz olarak ortaya çıkar ve kişide nedeninin bilmediği bir korku, çarpıntı, nefes darlığı, terleme, titreme, ölüm korkusu gibi belirtiler 15-20 dakika kadar sürer. Bu kişilerde ara dönemde atak geçirme korkusu “beklenti anksiyetesi” olarak adlandırılır. Ataklar nadir olsa da, beklenti anksiyetesi kişinin yaşamını olumsuz etkiler.
Özgül fobilerde kaygı yaratan durum hayvan korkusu, yükseklik korkusu ya da uçuş korkusu gibi belli bir durum ya da nedenle bağlantılıdır. Kişiler fobik oldukları durum ya da nesneyle karşılaştıklarında panik atak benzeri belirtiler gösterirler; örneğin uçuş korkusu olan bir kişinin uçak ya da asansöre bindiğinde panik atak geçirmesi gibi.
Sosyal fobilerde hastalar toplumsal olaylarda, özellikle tanımadıkları kişilerle karşılaşma durumunda kaygı duyarlar. Partiye gitmek, işyerinde ya da okulda sunum yapmak gibi sosyal ortamlarda performans sergilemeleri gerektiğinde hata yapma, yanlış anlaşılma, yeterince iyi olamama gibi kaygılarla panik atak geçirebilirler ya da bunu yaşamamak için sosyal ortamlardan kaçınırlar.
Kaygı bozukluğunun neden ortaya çıktığı tam olarak bilinememektedir. Hastalığın ortaya çıkışı biyopsikososyal modelle açıklanmaktadır. Genetik olarak bazı ailelerin kaygı bozukluğuna yatkın olduğu ifade edilmektedir. Bu ailelerde stres karşısında salgılanan stres hormonlarının daha fazla olduğu ifade edilmektedir. Psikolojik olarak utangaç kişiler ya da içedönük olanlarda risk artmaktadır. Çocukluk çağında yaşanan travmalar, yetişkin yaşamda ortaya çıkan sorunlar da hastalığı tetiklemektedir. Tiroid hastalığı ya da kalpte ritm bozukluğu gibi bazı bedensel hastalıklar da anksiyete bozukluklarının ortaya çıkması için risk faktörüdür.

Anksiyete bozukluğu hastaları çoğu zaman kardiyoloji, Acil Servis gibi başka branşlara başvururlar. Hastalıklarının psikiyatrik olduğunu kabul etmezler. Hastalıklarının psikolojik olduğunu kabul etmeleri tedavinin birinci şartıdır. Kaygı bozukluğunun tedavisinde, atak sırasında kaygı giderici olarak kullanılacak genelde benzodiazepin grubu ilaçların yanında, hastalığın tedavisinde genelde seçici serotonin gerialım inhibitörleri denilen bir grup ilaçlardan da yararlanılır. Kaygı bozukluğunun tedavisinde uzun süre tedaviye devam etmek, ataklar kesildiğinde hemen ilaçları kesmemek hastalığın tekrarlamasını önlemek açısından önemlidir. Kaygı bozukluğu hastaları kendini tedavi etme (self medikasyon) amacıyla sıklıkla alkol ve madde kullanımına yönelirler ve zamanla bağımlılık geliştirme riski artar. Alkol ve madde kullanımından kaçınmak bağımlılık riskini önlemek açısından önemlidir. İlaç tedavisinin yanında farklı psikoterapi teknikleri kullanılabilir. Kişilerin bilinçdışı çatışmalarını çözmeleri ya da düşünce sistemlerinde yapacakları değişikliklerle hastalığın tedavi şansı artmakta ve tekrarlama olasılığı düşmektedir.
Bunların yanında, hastaların çatışmadan kaçınmaları, düzenli yeme ve uyku alışkanlıkları geliştirmeleri atakları önlemek açısından önemlidir. Kafein içeren çay, kahve, çikolata gibi besinler uyarıcı ve atağı tetikleyici olduğundan tüketimi kısıtlanmalıdır.
Tanı ve tedavi planının yapılabilmesi için psikiyatri değerlendirmesi önemlidir.
Prof. Dr. Sibel Mercan
Amerikan Hastanesi
Psikiyatri Bölümü
Bu içerikler de ilginizi çekebilir: