Oldukça doğal ve farkındalığı yüksek bir oyuncu Bora Cengiz. Kendi yarattığı hikayeyi kendi kurallarıyla şekillendiriyor. Kimseye benzemeyen bir karaktere sahip olması da bu farkındalığından kaynaklanıyor. Çünkü tabiat ona yaşamın sırlarını fısıldıyor!
Sonbahardan kış mevsimine geçerken sanki doğa bize bir çağrıda bulunuyor. Özgün duruşu sayesinde özlediğimiz bir samimiyeti ekrana taşıyan Bora Cengiz, bu çağrıya kulak vermemizi sağlıyor. Kendimizi soğuk bir İstanbul gününde içimizi ısıtacak bir enerji ile sette buluşuyoruz. Her şey planladığımız gibi yolunda ilerliyor. Sanki bu çekim için daha öncesinde prova yapmışız gibi… Tabii ki genç oyuncunun samimiyeti de tüm bu çekimi taçlandırmayı sağlıyor. Şimdi; karizmatik oyuncunun bu samimiyetine ayna tutan en gizli yönlerini keşfe hazır mısınız?
Oyunculuk tüm vaktini alıyor olmalı. Peki kalan zamanını nasıl geçiriyorsun? Seni daha yakından tanımamız adına, hayatını ve yaşam tarzını biraz anlatır mısın?
Bir süredir yoğun bir çalışma temposunun içindeyim. Son bir yılda iki sinema filmi, üç televizyon dizisinde rol aldım. Bunların üçü İstanbul dışında çekildi. Dolayısıyla, son bir seneyi baz alacak olursak setlerden kalan vaktimi İstanbul’da ve evimde geçirmeye çalışıyorum. Pandemi sürecinde çocukluğumdan beri hayalim olan pilotluğa dair ciddi bir yol kat ettim. Set yoğunluğum dolayısıyla henüz eğitimimi tamamlamamış olsam da ilk fırsatta yarım kalan eğitimimi sonuçlandırma niyetindeyim. Şu an kısa vadede en büyük hedefim bu.
Hayallere atılan adımlar genellikle heyecan verici oluyor. Tahmin ediyorum ki sen de oyunculuğa başladığında aynı heyecanı yaşamışsındır. Peki ilk projenle seyirci karşısına çıktığında neler hissettin?
Oldukça heyecan vericiydi benim için de. İlk kez seyirci karşısına çıktığımda henüz çok küçük yaşlardaydım, o zamanlar bu kadar uzun vadede hayatımın bir parçası olacak bir işe adım attığımı bilmiyordum. İlk işimde yaşadığım o heyecanın etkisiyle, bütün hayatımı bu yönde şekillendirdim ve aldığım en isabetli karar bu olabilir. Elbette bu kararımda ailemin desteğini görmek süreci benim için kolaylaştırdı. Onların desteği ile başarı daha kolay geldi.
Şimdiye kadar birçok farklı projede yer aldın. Proje değerlendirme aşamasında senin için en önemli kıstası ne oluşturuyor?
Öncelikli olarak hikayeye bakıyorum elbette. Kadına, çocuğa, hayvana şiddet içeren, bunu normalleştiren herhangi bir işte yer almak istemiyorum. Daha sonra annem ve eşi yazar Hasan Öztoprak’a danışıyorum, çok iyi birer sinema izleyicisiler. Onların fikirleri bu anlamda benim için çok önemli referanslar. Oynadığım her işi takip ediyorlar, dolayısıyla sadece benim için kötü bir dizi izlesinler istemiyorum. Ve son olarak menajerim Ufuk’un fikirlerine çok kıymet veriyorum. Şu ana kadar karşıma hep doğru işleri getirdi.
Son olarak Kalp Yarası dizisiyle karşımıza çıkıyorsun. Bu projenin senin için değeri nedir?
Birçok anlamda benim için çok kıymetli bir proje Kalp Yarası. Gerek seyircilerin işi sahiplenmesi, gerek oyuncu kadrosu, gerekse rejisiyle televizyondaki pek çok işten birkaç adım önde bir proje bence. Ben diziye sonradan dahil oldum ama sanki ilk bölümden beri çalıştığım bir setmiş gibi mutlu ve huzurluyum.
Oyunculuk dışında müzik dünyasıyla da yakın ilişkiler içindesin. O tarafta her şey nasıl ilerliyor?
Bilmiyorum. Orada neler olduğuna vakıf olacak kadar kendimi müzik dünyasının bir parçası hissetmiyorum. Benim müzik dünyam küçük bir popülasyona sahip, evde arkadaşlarımla otururken gitarla 2-3 şarkı tıngırdatıp senaryoya yazarlarsa dizilerde çalmaktan ibaret. Evet bir albüm yaptım 2014’te ama daha önce de sıkça söylediğim gibi yapılacaklar listeme bir tik atmaktı amacım. Kendimi müzisyen olarak tanımlamayı doğru bulmuyorum. Her önüne gelenin müzisyen, oyuncu olduğu ya da olduğunu sandığı dünyamızda varsın ben müzisyen olmayayım zaten.
Son zamanlarda müzikallere olan ilgi de gittikçe artıyor. Bu tarz bir projede seni görebilir miyiz?
Müzikallerde oynamayı isterim, sahnede olmayı çok özledim. Uzun zamandır bir oyunda yer alamamak içimde büyük bir ukde. Bu anlamda beni frenleyen tek unsur kamera önünde çalışıyor olmak. Korkum, provalar sürecinde tiyatro ekiplerini aksatmak. Yoksa sahnede olmak benim asıl işim ve umarım en yakın zamanda olurum.
Sosyal medya paylaşımlarında kendi halinde bir Bora’ya rastlıyoruz. Özgür ruhlu biri izlenimi yaratıyorsun. Bu yoğunluğun arasında sana bir zaman yaratsak bu boşluğu nasıl değerlendirirsin?
Uzun zamandır tatil yapamıyorum. Hiçbir şey yapmadan, sadece sevdiğim insanlarla olacağım bir tatile çıkmak fena olmaz açıkçası. Hiçliğin ortasında, bahçesinde köpeklerin koşturduğu bir dağ evinde şömine başında zaman geçirirken, arkada çalan huzurlu bir caz parçasını dinleme fikri bile şu anda müthiş hissettiriyor.
Köpeklere olan sevgin es geçilecek gibi değil! Bu dostluktan öğrendiğin en önemli öğreti nedir?
Kendimi bildim bileli köpeğim var. İçinde köpek yaşamayan evler bana çok boş geliyor. Çoğu köpekle insanlardan daha iyi anlaşıyorum sanırım. Hayvanlarla büyüyen çocukların empati kabiliyetlerinin akranlarına nazaran çok daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Konuşmadığı halde bir canlıyla iletişim kurabilen kişi, herkesle orta yol bulabilir bence. Köpeklerin hayatıma kattığı en büyük etki bu oldu.
Nasıl bir arkadaş grubuna sahipsin? “Az ve öz”cü müsün; yoksa kalabalık bir çevre mi seni daha mutlu hissettiriyor?
Az ve öz diyebilirim. Çok fazla arkadaşım ama çok az dostum var. Rahatlıkla bir elin parmağını geçmez diyebilirim. Klişe olacak belki ama yaş ilerledikçe size yük olacak kalabalıklardan çok, size hayatı kolaylaştıracak, yaşadığınız acı olaylarda siz sormadan yanınızda olacak dostlara ihtiyaç duyuyorsunuz. Ben de bu düzene geçtim ve böyle olmasından çok mutluyum.
Oyunculuğun kadar duruşun ve yakışıklılığınla da farklı enerjini ortaya koyuyorsun. Peki flört etmeyi sever misin?
Pas hakkımı kullanıyorum!
Röportaj Salih Devrim
Fotoğraf Doruk Uğurluer
Moda Editörü Onur Özcan
Saç Mert Pekgüzel
Makyaj Şehrazat Naseri
Moda Editörü Asistanı Fahriye Yüksel
Mekan için Swissotel The Bosphorus, Istanbul’a teşekkür ederiz.