Uzun süredir, Doğu felsefeleri, Jung psikolojisi gibi alanlarda yaptığı çalışmalarla tanınan Guy Finley’in yazdığı, gelmiş geçmiş en çok satan kişisel gelişim kitaplarından biri olan “Vazgeçebilmek”, özgür, kutsal, mutluluk dolu bir hayatla aramıza bir duvar ören, vazgeçemeyeceğimizi sandığımız şeyleri yıkarak, hak ettiğimiz yaşamlara erişme yolunda bize rehberlik ediyor.
Guy Finley, 22 Şubat 1949 yılında Amerika’da dünyaya gelmiş. Talk-show’cu babası Larry Finley sayesinde, şöhretler dünyasına erken yaşta adım atarak Kaliforniya’da, ünlü isimlerle ve onların çocuklarıyla kurduğu arkadaşlıklarla dolu bir çocukluk geçirmiş. Erken yaşta müziğe başlamış ve yaşamını bu yön üzerine kurmaya karar vermiş. Motown Records’tan çıkardığı albümle, plak şirketinin ilk beyaz sanatçısı olmuş. Müzik kariyerinin yanında televizyon şovları da yapan Guy Finley, iş hayatında büyük bir servetin sahibi olsa da hep bir yanının eksik olduğu kanaatine vararak müziği bırakmış ve Uzak Doğu ile Hindistan’ın ruhsal öğretilerini öğrenmek için yollara düşmüş. Bu manevi arayışı onu Amerika, Nevada’da bulunan New Life vakfında öğretmen olan Vernon Howard’la tanışmasını sağlamış ve Finley o zamandan itibaren kendini hocasına adamış. Hıristiyan mistizmi, Doğu felsefeleri, Jung psikolojisi üzerinde uzmanlaşarak on altı dile çevrilen on beş kitaba imza atmış. Destek Yayınları’ndan Zeynep Bilgin çevirisiyle yayımlanan “Vazgeçebilmek”, bu kitaplar arasında en çok okunanı olarak biliniyor. 257. baskısıyla okurların karşısına çıkan kitap, mutluluğa giden yolda, aramızda bir duvar gibi dikilen vazgeçemediğimiz şeyleri nasıl yıkacağımızı, onları nasıl ortadan kaldıracağımızı ve bu sayede önce özgürlüğe, sonra da mutluluğa karışacağımızı anlatıyor.
“Vazgeçebilmek”in temeli, Guy Finley’in, “Vazgeçebilmek için, ilk olarak bağlanıp kalmanın artık bir faydası olup olmadığını kavramamız gerekir! Öyle ya da böyle, eski, denenmiş ve doğru çözümlerimizin kendilerini nasıl “sahte dostlar” olduklarını kanıtladıklarını görmeye başlarız. Birkaç örnek bu son önemli düşünceye ışık tutacaktır,” savına dayanıyor ve Finley bu söylediklerine, acıyla ortaya çıkan tepkiler için başkalarını suçlamanın herhangi bir fayda getirmediğine ve kötü sonuçlar doğurabildiğini, bunun da dostlarımızı düşmanımıza çevirdiği örneğini veriyor. Bir başka örnekte ise, geçmişte yaptığımız planların, kurduğumuz hayallerin, artık bizi sevindirmek yerine büyük bir üzüntüye boğduğunu, üstüne üstlük bu durumu yüzümüze vurarak o hayalleri gerçekleştirmek için depara kalktığımız yolda bir arpa boyu yolu alamamamızın getirdiği hayal kırıklığıyla yüzleşmenin bizi ne kadar yorduğunu ekliyor. Vazgeçebilmek ve kişisel doğal kutsallığımızla bütünleşebilmek için gösterdiğimiz çabanın hayatımız boyunca gösterdiğimiz hiçbir çabaya benzemediğini belirten Finley, bu eylemin, “Gerçek Benlik”e ulaşmada başka hiçbir şey kadar etkili olamayacağını, bu yüzden de bu gerçeği benimseyip içselleştirerek ve sonrasında da bu yönde harekete geçmekle başlayacağını savunuyor.
“Zamanımızı başkalarını olmalarını istediğimiz şekle sokmak için boş yere mücadele ederek harcamak yerine, bu tür bir düşüncenin özündeki kusuru görebilmeliyiz,” diyen Finley şöyle devam ediyor: “O zaman seçimimiz, başkalarını ihtiyaçlarımıza göre değiştirmeye çalışmak yerine, bizim yapmamız gerekenlerden başka birisinin sorumlu olduğu gibi yanlış bir düşünceye kapılmaktan vazgeçmek olacaktır. Sahte sorumlulukların yükünden kurtulmak… Sevdiğinizle, arkadaşlarınızla ve ailenizle gerçek bir uzlaşma… Eski düşmanları tamamen affetmenin erdemi… Zamana bağlı olmayan, giderek büyüyen sevme duygusu ve şefkatli bir zekâ: Bu ödüller ve daha fazlası vazgeçmeyi öğrenenlere gelir.”
“Vazgeçebilmek”, her şeyden önce cesaret göstererek, geçmişe sünger çekip ayağa kalkmanın ve yine o cesaretle bizi bizden ayıran şeylerden “vazgeçmenin”, birey üzerindeki hayati öneme odaklanıyor. Özgür, kutsal, korkusuzca bir yaşam sürdürebilmenin “vazgeçmeyle” başladığını, devamında da bu hayatın nasıl mutluluk çiçekleriyle taçlanacağının yol haritasını gösteriyor. Ez cümle, Finley’in dediği gibi, “Hayatlarımızın eksik yarısı, vazgeçmektir.” Önce buradan başlamak lazım…
Yazı: Deniz Güneş Özalmete