Melda Özen
Seyahat denildiğinde herkesin içine adeta bahar gelir. Ruhumuz tatil hazırlıklarına başlar, zihnimiz nereleri göreceğine, nasıl giyineceğine karar verir. Bize de sadece ayaklarımızın götürdüğü yere uyum sağlamak düşer. Belki daha önce gördüğümüz belki daha önce hiç görmediğimiz, kimi zaman merak ettiğimiz kimi zaman da büyülendiğimiz yerleri ya sıfırdan keşfe çıkmak ya da yeniden keşfetmek isteriz. Bazen bir şehrin yalnızca isminden heyecan duyarız bazen atmosferidir bizi coşkuya sokan bazen masalsı yapısına hayran oluruz bazen moda dergilerinden fırlamış çekici dekorasyonuna âşık oluruz, bazen “acaba hangi ressamın büyülü fırça darbeleriyle inşa edilmiş?” diye sormaktan kendimizi alıkoyamadığımız estetik yapısına bakakalırız öylece…
Estetik seyahati
Son yıllarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, insanlar artık yalnızca kültürel ya da eğlence seyahatleri yerine estetik seyahati de yapmayı tercih ediyorlar. Evet yanlış okumuyorsunuz “ESTETİK SEYAHATİ”. Yani bir başka ifadeyle “kent estetiği seyahati”. Neden diye başlayan sorularınızı duyar gibiyim. “Kent estetiği mi? O da ne? Kentin de estetiği mi olurmuş hiç?”. Aslında hakkınız var, ilk kez işitince insanın kulağında garip bir çınlama yaratıyor bu ifade. Bu şu demek oluyor ki, artık insanlar seyahatlerini gerçekleştirdikleri rotaları kentlerin estetik yapılarına göre de belirliyorlar. İlk olarak aradıkları şey temizlik. Yani, yerlere tükürülmeyen, çöp atılmayan, güzel kokan bir şehir görmek istiyorlar. Bunun dışında bir diğer etken de mimari dokulardaki farklı yapılanmalar… Mesela her yer bir New York bir Tokyo olmasın mümkünse, her şehrin farklı bir mimari dokusu kendine özgü biçimsel yapısı olsun, her şehir çift yumurta ikizi olmak zorunda algısından kurtulsun istiyorlar. Gittikleri şehirlerin boş duvarlarında daha çok grafitti sanatçılarının eserlerine yer verilmesini, sokak sanatının ve sanatçılarının desteklenmesini istiyorlar. “Belki her şehirde müze yok ve belki olmak zorunda da değil, ancak neden sokaklar müze gibi olmasın ki?” diye haklı bir soru soruyorlar ve sokakların açık hava müzelerine, duvarların, yolların, kaldırımların bile bir sanat eseri niteliği taşımasını istiyorlar. Otobüs duraklarının, metroların uzay üssü gibi görünmesine gerek yok elbette, zaten buradaki mantık da bu değil. İnsanlar toplu ulaşım mekânlarının, toplu taşıma araçlarının görsel şölen oluşturmasını, şehre özgü farklılık yaratmasını bekliyorlar.
Konuşan kentler : “Gerilla pazarlama”
Yine yapılan araştırmalara göre, kent estetiği kavramını benimseyen şehirlerin turizm gelirleri hızlı bir ivmeyle yükseliyor. Öyle ki birçok iletişim uzmanına göre kent estetiği olgusu, bir şehrin markalaşmasını sağlayarak, bir nevi gerilla pazarlama anlayışı oluşturuyor. Buradaki asıl çıkış noktası şehrin farklılıklarla marka şehir olması. Bunun da son yıllarda kent estetiği anlayışıyla desteklendiği kanaatindeler. Gerek dünyada gerekse ülkemizde artık turizmin amacı kent estetiği noktasında ilerleme kaydediyor ki ülkemizde konuştuğumuz lisana yeni yeni giren bu kavram daha uzun yıllar gündemde duracak gibi gözüküyor. Kent estetiği kavramı hem kentlerin çok daha çekici bir görsel şölene dönüşmesini sağlıyor, hem turizm algısını geliştiriyor ve değiştiriyor hem de şehirlerin yepyeni bir dil konuşmasına olanak tanıyor. Öyle ki kent estetiği kavramı bununla da sınırlı kalmayıp, yalnızca ikonik şehirler oluşturmanın dışında bir de birçok kentin temiz şehir algısı kapsamında düzenlenen sosyal sorumluluk projelerine de konu oluyor.
Moda ikonu estetik şehirler
Gelin şimdi hep birlikte bu ikonik ve estetik kentlerden bazılarına kısa bir yolculuk yapalım.
Sırbistan’ın Belgrad şehrinde hayvan besleyen kişilere yönelik olarak başlatılan “Kentlerimizi güzelleştirelim, beslediğiniz hayvanlarınızın tuvaletlerini lütfen eğilip yerlerden alın çünkü bu davranışınız çevreyi temiz tutmanızın haricinde çok güzel ve estetik görünmenizi de sağlar” konulu “For beautiful city” isimli sosyal sorumluluk projesinin görselleri de kadınlar ve erkekler açısından oldukça dikkat çekici ve teşvik edici. Bu yaklaşımıyla kent estetiğine oldukça farklı bir yaklaşım getiren Belgrad şehri, yaptığı projenin ilginç sunumu ve dikkat çekici görsel çalışmalarıyla estetik bir kent olma yolunda emin ve başarılı adımlarla ilerliyor gözüküyor. Ne diyelim her şehrin temizlik algısı keşke bu kadar estetik olsa…
Bu şekilde daha birçok farklı ve büyüleyici örnek bulabiliriz elbette ancak özetle şunu söyleyebiliriz ki, herkesin keyifle okuduğu masalların meşhur Danimarkalı yazarı Hans Christian Andersen “Seyahat etmek yaşamaktır” demiş.
Ben Melda Özen. Sizlerle pandeminin hayatımıza girmesinden bu yana oldukça özlem duyduğumuz ve bu soğuk kış günlerinde içimizde şömine etkisi yaratacağını düşündüğüm seyahat konusunu estetik bir bakış açısıyla ele alarak paylaşmak istedim. Evet seyahat etmek gerçekten insanın ruhuna ve bedenine iyi gelen çok etkili bir ilaç. Ama artık kentlerin de bir dili var ve evet onlar da konuşuyor. Bizlere de, oldukça eğlenceli olan bu dili geze geze konuşmak kalıyor. O halde seyahat rehberinizin yeni trendi moda ikonu estetik şehirler.
Hadi şimdiden haritadan yerlerinizi, erkenden de biletlerinizi ayırtın.
Keyifli yolculuklar…