Tüp bebek tedavisi ilk yapıldığı 1978 yılından bu yana dünyada 6 milyonun üzerinde bebeğin doğmasına vesile olmuştur. Tedaviyi özetlemek gerekirse yumurta uyarımı, yumurta ve sperm elde edilmesi, laboratuvardaki döllenme ve embriyo oluşum takipleri ile embriyoların transferi aşamasından oluşmaktadır.
Tüp bebek tedavisinin ilk basamağı olan yumurta uyarımı genellikle adetin ilk günlerinde başlamakta ve yaklaşık 10 ile 12 gün civarında sürmektedir. Hastalara bu süreçte genellikle günlük enjeksiyonlar yapılmakta ve belli aralıklarla kan ile ultrasonografi takipleri planlanmaktadır. Belli büyüklüğe gelen yumurtalar çatlatılarak vajinal ultrasonografi eşliğinde toplanmaktadır. Tarif edilen bu klasik uyarımın dışında özellikle kemoterapi veya radyoterapi alacak olan ve bu yüzden de önünde uyarım için kısa süre kalan kadınlardan elde edilen deneyimler sonucunda adetin herhangi bir günü de uyarım yapılabilmektedir. Hatta yumurta kapasitesi az hastalarda 1 adet siklusu içerisinde ardışık uyarımlar yapılabilmekte ve 2 defa yumurta toplanarak toplamdaki yumurta sayısı artırabilmektedir. Kemoterapi ve radyoterapi alacak hastaların dışında meme kanseri olan veya rahim içi bezlerinde kanser tanısı konmuş hastalarda da tüp bebek yöntemlerinden faydalanarak dan kısa süre içerisinde gebelik elde edilebilmektedir. Tüp bebek tedavilerinin bu hastalıklardan muzdarip kadınlar üzerine sağ kalım açısından herhangi bir engel bulunmamaktadır.
Yumurtalık uyarımı aslında tüp bebekte her zaman yumurta elde etme öncesinde yapılması şart bir işlem değildir. Özellikle polikistik over sendromu olan kadınlarda bazen hiç uyarı yapmadan veya çok hafif uyarılarla yumurtalar toplanabilmekte ve yine klasik tüp bebek tedavisi uygulanabilmektedir. Ancak yine de IVM adı verilen bu teknikle gebelik oranları klasik tüp bebeğe göre hala daha düşüktür.
Yumurta toplama işlemi günümüzde trans vajinal olarak yapılmaktadır. Çoğunlukla lokal veya genel anestezi altında yapılan bu işlem hastanın yumurta sayısına göre değişmekle beraber ortalama 15 dakika sürmektedir. Komplikasyon oranı düşüktür ancak nadiren enfeksiyon ve kanama da görülebilmektedir. Bu yüzden her girişimde olduğu gibi tüp bebek endikasyonunun da uzman bir hekim tarafından yapılması gerekmektedir. Yumurta toplama sonrası özellikle ilk 8 günde ortaya çıkabilecek aşırı uyarılma sendromlarını engellemek için son 20 yılda önemli gelişmeler elde edilmiştir. Riskli olan hastalarda farklı çatıcı ilaçları kullanarak ve ardından yumurtaların alındığı foliküllerin hızlıca gerilemesi için birtakım ilaçların kullanılmasıyla beraber aşırı uyarılma sendromu çoğu klinikte yüzde 1 altında seyretmektedir.
Erkeklerde tüp bebek sırasında sperm elde edilmesi yöntemi ise çoğu zaman ejakülasyon ile olmaktadır. Ancak hiç spermin görülmediği vakalarda testislerden mikroskop yardımıyla alınan biyopsiler aracılığıyla kadınlarda yüzde 50 civarında gebelik sağlanabilmektedir.
Tüp bebekte aslında en büyük gelişmeler klinikten ziyade laboratuvar aşamalarında olmuştur. Yumurtaların döllenmesinin ardından embriyo oluşumuna kadar geçen süreçte inkübasyon ortamının iyileştirilmesi çerçevesinde radikal değişiklikler olmuştur. Bu gelişmeler sayesinde üçüncü gün yerine daha çok beşinci gün embriyo transferi yapılabilmiş ve bu da transfer başına gebelik oranlarını artırmıştır. Gebelik oranlarındaki bu artış aynı zamanda ihtiyaç duyulan embriyo sayısını azalttığından dolayı daha az sayıda embriyo transfer edilmiş ve de çoğul gebelik riski günümüzde belirgin olarak azalmıştır. Çoğul gebelik oranlarındaki bu azalma daha az düşük riski, erken doğum ve ilişkili komplikasyonlar demektir.
Günümüzde taze tüp bebek uygulamaları kadar donma-çözme tüp bebek uygulamaları sıklıkla tercih edilmektedir. Embriyoların, yumurtaların ve spermin dondurulması önemli teknolojik ve biyolojik keşifler ile gelişmeler sonrasında sağlanmıştır. Kemoterapi, radyoterapi ve jinekolojik cerrahi planlanan hastalarda bu tedaviler öncesi tüp bebek uygulamaları fertilitenin korunabilmesi açısından önem arz etmektedir. Hastalar birincil sağlık problemlerinden kurtulduktan sonra dondurmuş oldukları yumurta, sperm ve embriyoları kullanarak gebelik elde edebilmektedir. Embriyoların dondurulabilme teknolojisi aynı zamanda çok sayıda embriyosu olan sağlıklı hastaların taze uygulama ile gebelik elde edilememesi durumunda tekrar yumurta elde edilmesiyle uğraşmadan gebelik sağlamaktadır.
Tüp bebek uygulamalarında bize yeni ufuklar açan bir başka alan da preimplantasyon genetik tanılardır. Çoğunlukla beşinci gün embriyosundan alınan 4-5 adet hücre ile o embriyonun kromozom sayısı ve taşıdığı genetik hastalıklar tanınabilmektedir. Böylece hem gebelik oranları maksimize edilebilmekte hem de kalıtsal hastalığı olduğu bilinen anne ve babanın sağlıklı bir çocuk elde etmesi sağlanabilmektedir.
Sonuç olarak; tüp bebek tedavileri ile ilgili dünyada uzun yıllardır geniş bir deneyim ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda özellikle laboratuvar uygulamalarında çok ciddi teknolojik ilerlemeler sağlanmış ve insan üremesi hakkında temel biyolojik öğretiler elde edilmiştir. Bu öğrenim süreci devam etmekle birlikte tüp bebek tedavileri hastaların çok büyük bir kısmına yardımcı olabilmektedir. Ancak özellikle ileri yaş kadın faktörü varlığında, şiddetli yumurta rezervi azlığında ve tekrarlayan fertilizasyon problemlerinde halen başarı oranları arzu edilen seviyelerde değildir. Bu yüzden preklinik çalışmalar devam etmekte ve farklı tipte kök hücrelerden yumurta ve sperm elde edilmesi gibi çalışmaların gelecekteki sonuçları merakla beklenmektedir.
Prof. Dr. Gürkan BOZDAĞ
Koç Üniversitesi Hastanesi
Tüp Bebek ve Üreme Sağlığı Merkezi