Pınar Deniz genç ve başarılı oyuncuların içinde sağlam ve emin adımlarla yükselmeye devam ediyor. Bir süredir ekrandan uzak olan 25 yaşındaki oyuncu çok yakında birden fazla proje ile ekranlara dönüyor. Birbirinden farklı cephelerde perde diyor diyebiliriz. Yakında televizyonda sürpriz bir proje ile evlerimize gelecek, tüm dünyayla ise Netflix’teki “Aşk 101” dizisi ile buluşacak. Sinemaseverler de yetenekli oyuncu ile bir festival filminde buluşmaya hazırlanıyor. Şimdi hepsini ondan dinleyelim.
Netflix ile tüm dünyada yayınlanacak bir projeye başladın. Biraz ondan bahsedebilir misin?
Bu, 98 yılı ve günümüzde geçen, merkezinde aşk olan herkesin kendi içinde dönüşüme uğradığı bir hikaye. Hepimizin hayatla ilgili bir cümlesi varken hayat öyle bir yerden çıkıyor ki karşına bildiğin her şeyi unutturuyor. Bu karakterlerin kendi dünyasında tatlı tatlı bocalamalarını izleyeceğiz biz de.
Uluslararası bir platformda olmak nasıl bir duygu?
Böyle sorunca ürkütücü biraz. Milyonlarca insanın seni seyredecek olması el ayak titretmiyor değil. Ama oynarken hiç bunu düşünmediğimi fark ettim kimin izlediğiyle ilgilenmiyorum, sadece oynuyorum. Korku ve karın ağrıları sonrasında başlıyor. Diğer taraftan canlandırdığım bir karakterin dünyanın diğer ucunda hiç tanışma ihtimalimin olmayacağı birine dokunmasıysa işin en heyecan verici kısmı.
Oyunculuk mesleğini yapmaya karar verdiğinde hayallerin arasında tüm dünyada aynı anda yayınlanacak bir işte oynamak var mıydı?
Tabii ki vardı. Aynı dili konuşmak zorunda değiliz, aynı evrende yaşıyoruz ve duygularımız bu kadar evrenselken oynadığım her karakter daha çok insana dokunsun, daha çok izlensin istiyorum.
Sen Netflix’i ne kadar kullanıyorsun?
İlk başlarda beni dipsiz bir kuyu gibi içine çekse de şimdi sakinim daha az kullanıyorum. İzleyecek çok fazla şey var o yüzden biraz daha seçici olmaya başladım. Özellikle “Mindhunter” gibi bir iş var ki sevgili Netflix ve David Fincher ekibine buradan çok sevgilerimi yolluyorum. Şu sıralar “Unbelievable” izliyorum tavsiye ederim.
Dijital yayınlar televizyon izleme alışkanlığımızı nasıl değiştirdi sence?
Televizyon daha kısıtlı bir ortam ve belli bir matematiği var, her hikaye barınamıyor orada. Dijital ortamda ise çok daha çeşit ve özgür bir ortam var. Derdini daha kısa bir sürede daha filtresiz anlatabildiğin için çoğunluk dijitale kaymaya başladı. İstediğin zaman istediğin kadar izleyebiliyorsun çünkü.
Yeni projelerinden bahsedebilir misin? Bir dizi geliyor sanırım.
Bu konu hakkında şu an bilgi veremiyorum maalesef, detayların netleşmesini bekliyorum, ama çok yakında herkes duyacaktır.
Bir festival filminde de yer alıyorsun? Çekimleri başladı mı?
Evet Özcan Alper’in Kasım ayında çekimlerine başlayacağı, Berkay Ateş, Taner Birsel ve Cem Yiğit Üzümoğlu gibi çok iyi bir kadro ile yapılacak bir film projesi… Çekimler başlamasa da biz provaya başladık. Karakter için konuştuğum insanlar, gördüğüm, dinlediğim hikayeler çok etkiliyor beni. Daha önce hiç oynamadığım bir karakteri oynuyorum. Pınar olarak hazırlık sürecinde öğrendiklerim bile bana kendimi iyi hissettiriyor. Tekrar tekrar bu işi yapabildiğim için şükrediyorum.
Alternatif işlerde yer almak seni heyecanlandırıyor mu?
Kalbim, hep alternatif işlerden yana atıyor sanırım. Risk almayı seviyorum işim konusunda. Keşke alternatifler çoğalsa ve başka hikayeler anlatılsa da oynasam. Hep aynı yerde aynı düşüncede kalmak istemiyorum o nedenle sıra dışı işler beni çok heyecanlandırıyor.
Sinemada yer almak senin için nasıl bir deneyim?
Müthiş bir deneyim. Başı sonu belli olan, üzerine daha çok çalışabileceğin bir ortam. Anlatmak istediklerini daha kısa süre de anlatabiliyor olmak da çok cezbedici. Karakter üzerine uzun uzun düşünebiliyorsun. Silinip gitmiyor, kalıcılığı daha çok.
Başka bir mesleği yapıyor olsaydın ne yapıyor olurdun?
Çocukluğumdan beri şarkı söylemeyi ve dans etmeyi çok seviyorum ve bunu şu anki mesleğim dahilinde yapabilirim. O yüzden psikolog olurdum ya da insan davranışları üzerine yoğunlaşırdım. Genel olarak psikoloji alanı beni çok etkiliyor. İnsanların söylediklerinden çok söyleyemedikleriyle daha çok ilgileniyorum mesela. Göründüğümüz gibi değiliz çünkü hepimiz bir şeyler saklıyoruz. Altında yatan sebebi araştırma, neyi neden yaptığımızı anlama üzerine adayabilirdim hayatımı.
Senin için bu dünyada en çok değer verdiğin şey nedir?
Gerçek olmak. Dün “Listen to Me Marlon” belgeselini tekrar izledim ve orada geçen cümle beni hep çok etkiliyor: “Korkma. Kimsen o olmaya hakkın var. Nerede ve nasılsan.” Hayatta hepimiz aynı davrandığımızda dünyanın ne kadar sıkıcı olacağından da bahsediyor. Artık kim olduğumuzla değil de nasıl görünmek istediğimizle ilgileniyoruz. Herkes maskeleriyle dolaşmayı tercih ediyor. Kendimize benzemeyen insanları saf dışı bırakıyoruz. Kendi adıma ne hissediyorsam onu yaşamak istiyorum. Kimsem, o olmak istiyorum.
Kendinde en çok hangi huyunu, hangi özelliğini korumaya çalışıyorsun?
Dönüşebilme yönümü çok seviyorum. Hayatta karşılaştıklarımı kabul edip üzerine katarak ilerliyorum. Her an gelişiyor, dönüşüyorum.
Çocukluk hayallerin gerçekleşti mi?
Gerçekleşiyorlar hem de her geçen gün daha çok büyüyorlar.
Sence insan için ne kadar değerli çocukluk?
O kadar değerli ki. Hepimiz çocukken yaşadıklarımız kadarız aslında. Oyuncu olmadan önce TEGV de gönüllü eğitmenlik yaptığımda fark etmiştim. Çocuklarda karşılaştığım sorunların aynısını velisiyle görüştüğümde onda da görüyordum. Çocuğun davranışlarında annesi ya da babasını görebiliyordun. Büyüdüğünde de çocuk gördüğü kişilere dönüşüyor işte. Sevilmediysen hayatın boyunca seni sevsinler istiyorsun. Çocukken eksikliğini yaşadığın her şeyi büyüdüğünde tamamlamaya çalışıyorsun. Kötü bir çocukluk geçirdiysen hayatın boyunca peşini bırakmıyor, onları sadece ehlileştirebiliyorsun. Bu konu hakkında çok uzun konuşabilirim o yüzden burada sonlandırıyorum.
İnsanlara olan inancını çabuk kaybeder misin?
Hayır. Bazen “İnsanlar neden böyle?” sorusunu sorduğum oluyor tabii hemen kendime dönüyorum o anda. Karşımdakini öyle kabul ediyorum. Beklenti içine girmemeye çalışıyorum hayatta. Kimseyi değiştiremeyiz çünkü insan ancak kendisi değişmek isterse oluyor. Bununla kavga etmeyi bıraktım. Karşındakini değiştiremiyorsan kendin değişmelisin diyorum.
Kendinle ilgili beğenmediğin bir tutumun var mı?
Erteleme huyumu sevmiyorum. Bir dahaki röportajımızda onu da seviyor olacağım, inanıyorum.
Her zaman daha iyisinin gelecekte bizi beklediğine inananlardan mısın?
Kesinlikle. Her şey olması gerektiği gibi oluyor hayatta, ben buna inanıyorum. İstemediğim bir şeyle karşılaştığımda ya da yanlış bir şey yaptığımda kendi kendime “Öyle olması gerekiyormuş, gelecek günler yakındır.” diyorum.
Kaderi değiştirmek sence mümkün mü?
Kader kavramı üzerinden değil de her şey olması gerektiği gibi oluyor düşüncesindeyim. Asla yapmayacağım dediğim şeyler oluyor bazen, önlemini alıyorum ama sonra bir bakıyorum ki tam ortasındayım. Sen istediğin kadar engelle olacak olan oluyor işte.
Röportaj ALL Kasım 2019 sayısında yayınlanmıştır.
Fotoğraf: FIRAT MERİÇ
Moda editörü: CEREN ÇETİNOĞLU
Saç: AKIN ÜNAL
Makyaj: GAMZE TEKİNALP