Melda Özen
Hepimiz günlük hayatlarımızda film ve dizi izlemeyi çok seviyoruz. Hatta çoğu zaman seyrettiğimiz filmlerin ve dizilerin müziklerinden, görsellerinden, verdiği hayat derslerinden, gönderdiği mesajlardan, konseptlerden ve en önemlisi de stillerden oldukça yüksek oranda ilham alıyoruz. Öyle ki, bazı dizi ve film karakterleri bu şekilde hafızalarımıza kazınıp, o hayali karakterleriyle bizimle yaşamaya devam ediyorlar. Aslına bakarsanız şöyle bir düşündüğümüzde stiline hayran olduğumuz karakter gibi yolda yürüyüp, saçlarımızı şöyle bir sağa bir sola savurduğumuzda tıpkı film ve dizilerde olduğu gibi herkesin bakışlarının stilimize kilitlenmesini, elindeki dondurmayı yere düşürmesini, ne yapacağını şaşırmış bakışlar altında dans etmeyi ve dahasını. Özetle hayranlık uyandıran gözlerin adeta elbiselerimize dekor olmasını kim istemez ki?
Etki-Tepki
Şaka bir yana dursun sizce de film ve dizilerin hayatlarımıza, bakış açılarımıza, moda anlayışlarımıza, davranışlarımıza, konuşmalarımıza, ses tonumuza, müzik zevklerimize vb. etkisi oldukça güçlü değil mi? Haydi bu konuda birbirimizle görüşlerimizi paylaşalım. Kendimizi ve çevremizi düşünerek bu soruyu cevaplayalım. Bana sorarsanız etkisinin gücü yadsınamaz bir gerçek. Yani birisine hatta kendimize bile bir şeyi anlatmak için saatlerce dil dökmektense bir görselin, hayali bir karakterin gücü saniyeler içinde yeterli olabiliyor. Unutmayın, bir zamanlar hepimiz çocuktuk ve seyrettiğimiz çizgi filmlerin muazzam desteğiyle kendimizi büyüyünce dünyayı kurtarmak isteyen süper kahramanlar olarak hayal ediyor ve tanımlıyorduk. Tıpkı onlar gibi giyinmek, onlar gibi davranmak istiyorduk. Kendi adıma söylemem gerekirse 90’lı yıllarda doğmuş ve çocukluğunu geçirmiş, çizgi film aşığı bir çocuk olarak, çizgi film karakterine dönüşmeye çalışmaktan tutun, aklınıza dahi gelmesi imkânsız ne yaramazlıklar yapmadım ki! Fazla bilgi veremiyorum ilham kaynağım olan çizgi karakterlerimin kılığında neler yaptığımla ilgili çünkü annem yazımı okuduğunda kısa süreli bir şok geçirip “sen tüm bunları yaparken ben neredeydim” diye kendini sorgulamasını istemem…
Best friend! Wow!
Neyse biz asıl konumuza geri dönelim. Konumuz filmler, diziler ve beraberinde hayatımızı çoğu zaman doğrudan çoğu zaman da dolaylı etkileyen hayali ama bir o kadar kalıcı ve çarpıcı karakterler. Bu konuyu biraz irdelediğimizde aslında derinde birçok sebep barındırdığını görüyoruz. Bazen sadece trend olup moda vitrinlerinde yerini aldığı için, bazen film ve dizinin dışına çıkıp ilham kaynağı zamansız bir stile dönüştüğü için, bazen hayran olduğumuz karakterle “Best Friend” olup onun ismiyle anıldığı için, bazen kendimizi o karaktere ya da stile oldukça yakın bulduğumuz için, bazen yenilikten korkmadığımızı göstermek için, bazen kendimizi ispatlamak istediğimiz için, bazen hoşlandığımız kişiyi etkilemek için, bazen insanların ya da yaşadığımız dönemin zihninde kalıcı “Moda Lekeleri” bırakmak istediğimiz için, bazen sadece hoşumuza gittiği için, …..bazen,… bazen,.., bazen,….. derken liste psikolojik, sosyolojik, iletişimsel sirkülasyonlardan kaynaklı milyon tane sebeple uzar gider.
Fonda pretty woman!
Evet herkes hazırsa gelin sinema ve televizyon dünyasında geçmişten günümüze şöyle keyifli bir moda yolculuğa çıkalım, en sevdiğimiz içeceğimizi alalım ve başlayalım. Tabiî ki tahmin edeceğiniz üzere 90’lı yıllardan başlayacağız sohbetimize. İlk olarak herkesin çok severek izlediğini düşündüğüm efsane bir filmle başlamak istiyorum. Richard Gere ve Julia Roberts ikilisini buluşturan 1990 yapımı “Pretty Woman” filminden. Film ilk olarak elbette başrollerin efsane uyumu sebebiyle izlenme rekorları kırmayı başardı ve filmin filmle aynı ismi taşıyan jenerik müziği dinlemeye doyamadığımız klasikler arasında yerini aldı. Yani şimdi düşününce bir yanda Richard Gere karizması bir yanda Julia Roberts tatlılığı nasıl olumsuz bir etki yaratabilir ki? Elbette konumuz işin moda etkisi. Hatırlarsanız filmde Julia Roberts’ın özellikle doğal akışına bırakılmış hafif 80’ler etkisi de taşıyan gür ve kıvırcık saçları dönemin en ikonik saç modelleri arasında yerini almıştı ki günümüzde de bu etki sürdürülebilir bir anlayışla devam etmekte. Bu filmden sonra bu saç modelinin adı Julia Roberts modeli olarak kalmıştı. 90’lı yılların saç modellerine baktığımızda Julia Roberts’ın tüm kadınlara müthiş bir ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hayran olmayan kim vardı ki onun saçlarına sonuçta…
How you doin’: Friends!
İkinci olarak 1994-2004 yılları arasında yayınlanan, televizyon tarihinin, döneminin ve günümüzün en çok izlenen dizilerinden biri olma unvanını taşıyan “Friends” dizisinden bahsetmek istiyorum. İsmini duyar duymaz meşhur “I’ll Be There For You” şarkısını söylemeye başladığınızı duyar gibiyim. Merak etmeyin ben de sizlerle birlikte söylüyor olacağım bu harika şarkıyı. Düetimiz dizi kadar ses getirir mi onun garantisini veremem ama, baştan söylemiş olayımJ. Dizi; konusu, verdiği mesajları ve komedi öğelerinin haricinde, karakterlerin stilleriyle de etki oluşturduğu bir “Fashion Show” özelliği taşımaya başlamış ve moda dünyasında kendine has bir yer edinmeyi başarmıştı. Öyle ki, dizinin kadın başrollerinden Jennifer Aniston’ın canlandırdığı Rachel Green karakteri, dizi ilerledikçe tek başına bir stil ikonuna dönüşerek, moda dünyasının “Rachel Green Stili” şeklinde tanımlanan yeni bir kavrama ev sahipliği yapmasını sağlamıştı. Dizinin her sezonunda değişen saç modeli, tercih ettiği kıyafet seçimleriyle tüm kadınların dönüşmek için çaba sarf ettiği stil ikonu haline geldi.
Sokak kulislerinde Rachel Green sarısı, Rachel Green saç kesimi, Rachel Green sweat shirt’ü gibi tabirler dolaşmaya başladı. Hatta dizi o kadar popüler oldu ve sevildi ki günümüzde dahi birçok markanın hem dizi hem dizi karakterleri hem de dizi karakterlerine özgü replikler adına çeşitli sweat shirtler, şapkalar, aksesuarlar..vb. öğeler çıkardıklarını ve özellikle online mecralarda tüm bunları satışa sunarak dizi hayranlarını sevindirmeyi başardıklarını görmekteyiz. Hatta son olarak yıllar sonra “Friends Runion” ismiyle tekrar karşımıza çıkarak hepimizi heyecanlandıran dizi karakterleri, yakın zamanda kendi sosyal mecralarından dizi karakterlerine atıfta bulunan birçok ürünün tanıtımını da gerçekleştirmişti. O zaman dizinin hayranlarına selam olsun Joey ile “How You Doin’”. En sevdiğiniz karakter kim paylaşın benimle.
Stil ikonu bir ajan: Angelina Jolie
Evet biz konumuza geri dönelim ve kusursuz güzelliği, harika anneliği ve yardımsever kimliği ile cesur, açık sözlü, başarılı şahane kadın Anjelina Jolie ile devam edelim. Sayısız filmde sergilemiş olduğu sayısız başarılı rolle hafızalarımıza kazınmış olsa da, Angelina Jolie dediğimiz zaman ilk olarak aklımıza eski eşi ve çocuklarının babası Brad Pitt ile başrolleri paylaştığı “Mr.&Mrs. Smith” filmi geliyor değil mi? Ama biz bugün onun, kendisini bir stil ikonu olarak hafızalarımıza kazıyan, sadece kadınları değil erkekleri de stiliyle hipnotize eden “Elise Clifton- Ward” karakterine hayat verdiği “The Tourist” filminden bahsedeceğiz. 2010 yılında çekilen ve İtalya’da geçen filmde Parizyen bir stille karşımıza çıkan Angelina Jolie, uyurken bile şık olunabileceği ilhamını kadınlara vermeyi başarmıştı. Filmin yayınlandığı dönem Angelina Jolie’ nin fincan tutuşundan, eldiven seçimlerine, aksesuar kombinlemesinden, renk tercihlerine kadar filmi izleyen tüm kadınların radarına girmeyi başarmıştı. Özellikle filmde kendisine uygulanan makyaj seçimiyle “Less Is More” sloganını adeta yaşatarak aynı anda hem şık hem abartısız hem çabasız hem de sade olunabileceğini göstererek hem kadınları hem erkekleri bir kez daha büyülemeyi başarmıştı. Özellikle başarılı aktör Jonny Deep ile balo salonunda dans ederken giydiği siyah omuz detaylı elbisesi, elbisesini tamamlayan siyah uzun eldivenleri, boynuna takmış olduğu hem zarif hem gösterişli kolyesi, dağınık topuz yaptığı saçları, saçlarından sarkıyormuş gibi duran zarif küpeleri ve kusursuz makyajıyla büyük bir hayranlık uyandırmamış mıydı gerçekten? Aramızda kalsın, o dönem filme giden birçok kişiden “Angelina Jolie’nin stiline adeta aşık oldum” söylemini duymuşluğum çok olmuştur.
Bihter Ziyagil mutlu musun?
Yazımızı Türkiye’den bir örnekle sonlandıralım mı ne dersiniz? 2008 ve 2010 yılları arasında yayınlanan “Aşk-ı Memnu” dizisini hatırlayanlar burada mı? Dizi yayınlandığı dönemde olduğu kadar günümüzde de hala ses getirmeye devam ediyor. Dizideki hemen her karakterin stili o dönem mercek altına alınmış ve karakterlerin zamansız seçimleri kadınların radarına girmeyi başarmıştı. Ancak Bihter Ziyagil karakteri bir tıkla önde gidiyordu. Öyle ki, kadınlar arasında geçen konuşmalarda Bihter Ziyagil ruju, Bihter Ziyagil parfümü, Bihter Ziyagil kırmızısı, Bihter Ziyagil dalgalı saç modeli,… gibi kavramlar türemeye başlamış, kulaktan kulağa yayılan bu söylemler de kaçınılmaz bir moda akımını beraberinde getirmişti hatırlarsanız. Ama bana kalırsa içlerinde en ilginci Bihter Ziyagil karakterinin yatak odasında kullandığı ve dizide görüldüğü ilk andan itibaren kadınların sahip olma arzusu içerisine girdiği “Bihter Koltuğu” olduğu kanaatindeyim. Gerçekten arz-talep dengesi noktasında bir ilke imza atmış olabilir. Çünkü o sıradan bir koltuk değil o artık “Bihter Koltuğu”.
Dikkat! Menüde trend var!
Şaka bir yana dursun yukarıda bahsettiğimiz örnekler seyrettiğimiz film ve dizilerin bizleri nasıl etkilediğine dair verebileceğimiz örneklerden sadece bazıları. Görüldüğü üzere film ve diziler hayatımızı ciddi oranda etkiliyor ve stil ikonu sıfatını sadece karakterler taşımıyor. Onlarla birlikte hayat bulan çoğu şey de etkileme gücü özelliğini taşıyor. Bunlar bazen bir saç ve makyaj stili, bir rujun rengi, kullanılan herhangi bir obje, bazen sadece bir replik …vb. olabiliyor ve “Trend Topic” listesine adını yazdırabiliyor. Bihter koltuğu, Anagelina Jolie makyajı, Rachel Green saçı,… ve dahası. Bazıları dönemsel olsa da bazıları gerçekten her dönemin altına imzasını atabiliyor. Bu örnekler sayıca oldukça fazlalar ve arzu ederseniz diğerlerine de başka bir zaman değiniriz. Aklımda güzel kombinler var.
Ben Melda Özen. Sizlerle moda’nın ikiz kardeşleri olan etki ve tepki ile ilişkisi üzerine sohbet etmek istedim. Yazarken çok keyif aldığımı söylemek isterim. Dilerim sizler de okurken büyük keyif alırsınız. Tekrar görüşmek üzere.
Sevgiler 🙂