Röportaj Zeynep Sipahi
Oyunculuk eğitimi her ne kadar teknikleri geliştirmek ve yeteneğin üstüne sağlam bir temel inşa etmek için gerekli olsa da bunun doğuştan gelen bir yeti olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Melis Sezen’in küçük yaşlarda oyunculuğa yatkınlığını fark edip kendine bir yol çizmesini sağlayan ailesi bu yüzden onun en büyük avantajı. “İçi dışı bir” tabiri hele ki günümüz dünyasında kolay kolay kimseye söylenemese de samimiyeti gözlerinden okunan biri Melis. Çekim sırasında stüdyoya adım attığım anda, gözlerini hafifçe bana doğru kaldırıp ufak bir gülümsemeyle sessiz ama içten bir selam gönderdi. Bazen oturup konuşmadan, bu tür küçük bir mimik bile karşınızdaki kişiye sempati beslemenize yetiyor. Şu sıralar Sadakatsiz dizisinde Derin karakterini canlandıran ve işini büyük bir aşkla, özenle yapan 23 yaşındaki Melis’i siz de yakından tanıdığınızda, onu daha çok seveceksiniz.
Hayat Bazen Tatlıdır’ın setine ilk adım attığında 19 yaşındaydın. O ilk set gününe dair anıların neler? Neler hissettiğini hatırlıyor musun?
İlk set gününden ziyade seçmelere katıldığım günü çok iyi hatırlıyorum. Beykoz Kundura Fabrikası’nda set kurulmuştu. “Audition” gibi değil de, set gibiydi zaten. Bir sürü genç oyuncu hepimiz oradaydık. Bir yandan başka diziler de çekiliyordu ve ben hayatımda ilk defa set görüyordum. Çok ilginç, inanılmaz heyecanlı olmama rağmen ki hayatımdaki ilk “audition”ımdı, hiç yabancılık hissetmedim. Kameranın önüne geçene kadar bacaklarım titriyordu, geçtiğimde ise sanki her zaman oradaymışım ve oraya aitmişim gibi bir rahatlığım vardı. Ben bile kendime şaşırdım doğrusu. Hani lisede şenlik günü olur, o gün bir sürü aktivite vardır; gösteriler, konserler, spor turnuvaları vardır ve çok heyecanlıdır, oradan oraya müthiş bir enerjiyle koşturursunuz, ben de tam olarak öyleydim. Ait olduğum yeri bulmuş gibi hissediyor, çocuk gibi oradan oraya koşuyordum.
İnsanın çocukken ileride ne olacağı belli olur derler, küçükken oyuncu olacağına dair ne gibi sinyaller veriyormuşsun?
İlkokulda drama dersimiz vardı ve benim en sevdiğim dersti. Öğretmenim ailemle konuşuyor ve kesinlikle tiyatro eğitimi almam gerektiğini söylüyor. Bu sayede ailemin desteğiyle 10 yaşında ilk tiyatro eğitimime Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde başladım. Sahnede kendimi keşfetmeye başladım. Öyle tarifsiz bir his ki sahnede olmak, dünyanın en özgür yerindesiniz. Kimliğinizden tamamen sıyrılmış bir şekilde, her şeyin mümkün olduğu yerdesiniz. Tiyatro eğitimimi alırken, amcam bana bir kamera hediye etti, böylece sürekli kendime kısa filmler yazıp hem çekmeye hem de oynamaya başladım. Benim için oyun oynamaktı zaten bu. Film izlerken beğendiğim bir sahne ve etkilendiğim bir karakter çıktığı an odama koşup kendi kendime oymuş gibi canlandırırdım ya da girdiğim bir mekana bir hikaye yazardım. O mekanın geçmişinde neler olmuş olabilir? Burada kimler yaşamıştır? Neler yaşanmıştır? Böylece karakterler çıkarıp kendi kendime oynardım. Sanırım hep içimdeydi ve kendimi bildim bileli hayalimdi oyuncu olmak.
İlk dizi projenden itibaren aralıksız birçok yapımda yer aldın. Projeleri seçerken neleri göz önünde bulunduruyorsun?
O kadar çok bileşen var ki, hepsini titizlikle kendime göre değerlendiriyorum tabii ki. Öncelikle, karakter benim için çok önemli. Ben bu karaktere inanıyor muyum? Ben bu karakteri anlıyor muyum, ona neler katabilirim ve o bana neler katabilir? Ve en önemlisi, ben bu karakteri hissediyor muyum? Emin olun, senaryoyu okurken içinizde bir yerde bunu hissediyorsunuz. Senaryo, bu hikaye ne anlatıyor? Bu işin duygusu ne? Nasıl bir dili var? Ve tabii ki yönetmen ve yapım şirketi çok önemli. Çok şükür bugüne kadar usta yönetmenlerle, çok iyi ekiplerle çalışma fırsatı buldum. Hayat verdiğim her karakter de yüreğimden bir parçadır.
Giderek tanınmaya başladığın o dönemlerden bugüne hayatında neler değişti?
Açıkçası hayatımda hiçbir şey değişmedi desem (gülüyor). Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim; sanırım en özel ve en farklı olan şey, hiç tanımadığınız insanlarla bile aynı duyguyu ve heyecanı paylaşabiliyor olmak. Hiç tanımadığınız insanlarla karşılaştığınızda, size koşulsuz, “gerçek bir sevgi” hissettiklerini görmek ve aynı sevgiyi paylaşmak çok şeyi değiştirdi. Hepimiz aslında birbirimize bağlıyız, birbirimizi hiç tanımasak bile bir duyguda anında birbirimizi tanıyabiliyoruz. Empati yapmak insan doğasının aslında var. En büyük kazanımlardan biri bu benim için.
Şu sıralar yakından takip edilen Sadakatsiz’de rol alıyorsun. Derin’i bir de senden dinleyebilir miyiz?
Derin, 24 yaşında, yurtdışında moda tasarımı okumuş, Tekirdağ’da çok tanınan bir ailenin ilk kızı. Hayata karşı sevgi dolu, pozitif, inandığı şeylerin peşinden giden bir genç kız. Buraya kadar her şey çok tatlı, fakat Derin hiç aşık olmaması gereken bir kişiye aşık oluyor. Başta evli olduğunu bilmeden Volkan’a aşık oluyor ve evli olduğunu öğrendiğindeyse iş işten geçmiş oluyor. Volkan, Derin’in öyle bir hayatının merkezine oturmuş durumda ki Derin Volkan’ı her şeyin önüne koymuş. Bütün hayatını ona göre yönetiyor, bütün mutluluğunu sadece Volkan’a bağlamış durumda. Bir bağımlı gibi sanki, Volkansız kendini tanımlayamıyor. Volkan’ın yalnızca onu sevdiğine, eşiyle hiçbir ilişkisi olmadığına, boşanmak üzere olduğuna, sadece maddi açıdan doğru zamanı beklemek zorunda kaldıklarına inanıyor. Volkan’ın söylediği her söz onun için gerçek, onu sorgulamak aklının ucundan dahi geçmiyor. Bütün gerçeklerin yüzüne ilk defa tokat gibi vurduğu yer ise Volkan’ın doğum gününde onun bir ailesi olduğunu görmesi. O zamana kadar onun için bir hayaletten ibaret olan Volkan’ın başka bir hayatı olduğu gerçeği ona tokat gibi vuruyor. Üstüne hamile olduğunu Volkan’ın eşinden, Asya’dan öğreniyor. Aslında belki de bundan üç yıl önce Derin’e sorsak, “Evli bir adamla birlikte olur musun?” diye, “Hayır, asla!” diye cevaplayacak bir kız. Kendinin bunları yaşadığını hayal bile edemezdi bence. Tamamen duygularıyla hareket eden, en büyük zaafı Volkan ve bebeği olan, çok yanlış, asla kabul edilemeyecek ve çok zor bir durumun içinde genç bir kadın Derin.
Derin karakterine nasıl hazırlandın?
Öncelikle Derin’i her şeyden bağımsız tanımaya çalıştım. Derin kimdir? Nasıl bir kızdır? En büyük motivasyonu nedir? Bu hayatta inandığı şeyler nedir? Hayata karşı tavrı ne? Ve teker teker Derin’in hayatındaki bağları kurduğumda, dinamikleri oturmaya başladı. Her şeyden önce Derin’i anlamaya çalıştım. Her duygusunu, her hareketini, neyi neden ve nasıl yapar? Ve hep şu soruyu sordum: Nasıl hissediyor? Günlük tuttum, Derin’in bir terapide olduğunu düşündüm; onun ağzından sohbet ettim bol bol, Derin’in ağzından anlatmaya başladıkça Derin’in daha da derinliklerine indim. En “Derin”den olanı bulmak, onu çıkarmak çok önemli benim için.
Canlandırdığın karakterlere kendinden bir şey katarken nelere dikkat ediyorsun?
En başında kendimden bir şey katmaktan öte, karakterin özünü bulmaya çalışıyorum. Yavaş yavaş, üstüne çalıştıkça, karakter boyut kazanmaya başlıyor. Çıkardığım karakterle, ben de olsam böyle yapardım dediğim yerler olabilir ama asla Melis gibi olmuyor o. O karaktere özgü çıkan bir şey. Bu sayede kendi içimden de hiç beklemediğim, hiç farkında olmadığım hislerimi, yönlerimi de keşfedebiliyorum. Ve karakter çıktığı zaman kendi dilini konuşuyor oluyor zaten.
Peki, Derin’e neler kattın?
Bu hikayede en önemli şey benim için Derin’in duygusuydu. Evli bir adamı baştan çıkarmaya çalışmak, evli bir adamla parası için birlikte olmak, kasten yuva yıkmak ve fitne fesatlıkla entrika kuran ikinci kadın olmak… Bu her zaman birçok dizide ve filmde gördüğümüz karikatürize edilmiş tek yönlü saf kötü ikinci kadındır. Oysa bu hikayede Derin bu kadınların hiçbiri değil. Evet, Derin de bir ikinci kadın, çok büyük bir hata yapmış ve evli bir adama aşık olmuş, hatta evli olduğunu öğrendikten sonra da ayrılamamış, fakat bu kız ne fitne fesatlıkla ne entrikayla işi olan bir kız. Aşktan gözü kör olmuş, fazlasıyla toy, Volkan’ı hayatının merkezine koymuş ve tek gerçeği haline getirmiş. Duygularına yenik düşen ve hata üstüne hata yapan sıkışmış bir kızı izliyoruz burada. Benim Derin’de en çok önem verdiğim şey, her şeyin çıkış noktası ve duygusuydu; iyi insanlar da çok büyük hatalar yapabilir ve bazı hikayelerin kötü karakteri olabilirler, fakat bu onların şeytani oldukları, çizildiği ve yazıldığı gibi tek yönlü saf kötü oldukları anlamına gelmez. Gerçek hayat böyledir zaten; kimse saf kötü değildir, kimse de saf iyi değildir. Gerçek bir karakter çizmek, Derin’in tamamen duygusundan yola çıkmak istedim.
“Aşkın gözü kördür”e inanır mısın?
Maalesef, öyledir, inanırım. Ama neyse ki aşkın belli bir süresi var, gözler er ya da geç açılıyor.
Peki, aşk her şeyi affeder mi sence?
Aşk her şeyi affetmez ama sevgi çok daha yapıcı bir duygu bence. Emek ile sevgi bir araya gelince affetmek de daha olası hale geliyor.
Günümüz ilişkilerinde her şeyi olduğu gibi onu da hiç düşünmeden tüketenler var. Birbirine değer veren, sabır gösteren çiftlerin sayısı giderek azalıyor. Sen nasıl yorumluyorsun günümüz ilişkilerini?
Geçen gün şöyle bir şey okudum: “Arkadaşlar aşık olmanın modası geçti sanırım. Artık kimse aşık olmuyor.” Çok güldüm ve bence o kadar doğru ki! Maalesef ki teknolojinin de gelişmesi ve sosyal medyanın inanılmaz aktif kullanılışıyla ilişkiler açısından tam bir tüketim toplumuna dönüşmüş durumdayız. Kimse kimseye emek vermekle vakit kaybetmek istemiyor. Artık kimse kimseyi gerçekten dinlemiyor bile. Çok üzücü. Bazen başka devrin insanıymış gibi hissediyorum kendimi.
Modayla aran nasıl? Derin’in şık ve modern tarzını da düşünecek olursak, modayı yakından takip eder misin kendi hayatında da?
Ben özellikle çok sıkı bir takipçisi değilim ama ne var ne yok, yeni trend nedir, moda ne tarafa yöneliyor, genel hatlarıyla takip ederim. Yeni trend buymuş, hemen almalıyım, böyle giyeyim demem ama seversem de giyerim zaten. Kıyafet insanın nasıl hissettiğini hem çok değiştiren hem de hissettiğini yansıtan bir şey. Benim için de bu ikisinin arasında ilerliyor aslında. Derin’in tarzına ben de bayılıyorum! Şu ana kadar Derin ne giydiyse her şeyi ben de Melis olarak çok keyif alarak giyerim!
Stilinin vazgeçilmez parçaları neler?
Jean pantolon, spor ayakkabı ve siyah olan her şey!
Beyazperdeye dönecek olursak, en son Türkiye’nin ilk rap filmi Kovala’da da rol aldın. Pandemiden dolayı vizyona giremedi diye biliyorum. Ne zaman izleme şansımız olacak?
Ah! Evet, maalesef pandemiden dolayı vizyona giremedik. Ne zaman olacağını şu an ben de bilmiyorum ama o kadar heyecan ve sabırsızlıkla bekliyorum ki anlatamam! İnşallah en yakın zamanda kavuşuruz.
Kovala’da nasıl bir karaktere hayat verdin?
Kovala’da çok başka bir karakterle tanışacağız. Merve, çok içine kapanık, utangaç, duygularını yalnızca şarkı sözü yazarak kağıda dökebilen, aşık bir genç kız. Sokaklardaki kavgaların içinde büyümüş, kendini korumasını çok iyi bilen, yeri geldiğinde çok sert olabilen bir kız Merve. İnandıkları ve sevdiklerini korumak için her şeyi yapabilir. Onunla buluşacağımız günü heyecanla bekliyorum!
Henüz 23 yaşındasın, örneğin 40’lı yaşlarına geldiğinde, nasıl bir Melis gözünde canlanıyor? Kendini nerede, nasıl bir ortamda ve hayatın içinde hayal ediyorsun?
Hiç bilmiyorum desem! Bu sorulara hiçbir zaman cevap veremezdim zaten, hala da veremiyorum. Belki kendime saklamak istiyorum, belki de kendimden de saklıyorumdur kim bilir. Hayatta ne olacağını hiçbir zaman bilemeyiz ki. Güzel enerjilerle çevreleyelim düşüncelerimizi, hayallerimizi. Hepimizin yüreğinden geçen gerçek olsun!
Kendinde en sevdiğin ve sevmediğin yönlerin neler?
Bazen bir şeye fazla takılabiliyorum, her şeyin acısını ve suçunu kendimden çıkarma gibi özelliklerim var. Bunları hiç sevmiyorum tabii. Kendime ne kadar eziyet etsem de çevreme canı gönülden çok pozitifimdir. Bu da laf olsun diye değil, gerçekten inandığım içindir. Dinlemeyi çok severim; birini dinlemek, anlamak, konuşmak benim için çok önemli ve konuştuğum kişinin kasıtlı olmadan bile her zaman olumlu yönlerine odaklanırım.
Hayatımızın ister istemez kısıtlandığı şu dönemde, set dışında kendine ayırdığın vakitleri nasıl değerlendiriyorsun?
Açıkçası kimseyle görüşmüyorum. Set dışında sürekli evdeyim. Kedilerim ve köpeklerimle bol bol zaman geçiriyorum. Kitap okuyorum, dizi ve film izliyorum. Evde kendi kendime dans ediyorum tabii bir de! Arkadaşlarımla da artık telefondan ve Facetime’dan görüşüyorum.