Geçtiğimiz yıllarda farklı pek çok sosyal sorumluluk projesine imza atan ünlü Fransız kozmetik markası L’Occitane’ın projelerini, L’Occitane Türkiye Pazarlama Müdürü Neslihan Demirkaya bulundukları topraklarda hangi değişimleri gerçekleştirdiklerini konuştuk.
Biz sizi hep doğal ve organik içerikli kozmetik markası olarak bildik ancak geçenlerde mağazanızdan bir alışverişim sırasında aldığım bakım servisinde öğrendiğim ki sadece bu kadar değil aslında hikaye; çok daha büyük, pek çok sivil toplum kuruluşu ile iş birliğiniz var; bunlardan biraz bahseder misiniz bize?
Doğrudur! Doğal ve organik içerikli kozmetik ve kişisel bakım markasıyız; ama devamı var! L’Occitane’ın kimyasında insana, doğaya saygı var. Misyonu bu! Değerleri var. Bu değerler tüm ürünlerimize ait serilere işlenmiş. Her birinin hikayesi var! Kadınların Güçlenmesine Destek, Sıfır Atık, Biyoçeşitlilik, Görme, Zanaatkarlarla İş Birliği ve Üreticiye Destek. Değerlerimiz bu konu başlıkları olunca, oldukça fazla iş birliğimiz var.
Mesela geçtiğimiz yıllarda “Görme” konusuna odaklandık. Altı Nokta Körler Vakfını destekledik, bir başka iş biliği “Ayşe Arman’ın İyilik Kolyeleri””ydi. Burada Kız Erkek Çocukların Eşitliğine odaklandık. L’Occitane, UNICEF Türkiye ve Ayşe Arman ile üçlü ortaklık yapan ilk markayız; Perakende sektöründe.
Bu yıl ve geçen yıl ise biraz daha Kadın odaklı gittik, KEDV – Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı ile iş birliğimiz var. Türkiye’de lokal olarak tasarladığımız Beauty Box adını verdiğimiz, seyahat boy ürünlerimizden oluşan iki farklı içerikli kutumuz var. Bu kutularla KEDV’e, kadına dokunuyoruz! Kutuların birinde KEDV’in iktisadi işletmesi NAHIL’ın iş birliği içinde olduğu Kadın Kooperatiflerinden satın aldığı el iş işçiliği ile üretilmiş, iğne oyası bileklikler var, diğerinde ise kutunun gelirini KEDV’e bağışlıyoruz.
Peki “Değişimin Öncüleri Projesi” nedir? Biraz bundan bahseder misiniz?” Bu proje nasıl ortaya çıktı? Ve nasıl hayata geçti?
Değişimin öncüleri projesinde, biraz gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak mottosu ile yola çıktık ve bir yarışma düzenledik marka olarak. Burada hedefimiz biraz daha farkındalık artırmak, dikkatleri bu yöne çekmekti. Sanırım başardık. Bu yarışmada atık malzemelerden yeniden bir tasarım hayal ettik. İnsanlardan bunu yapmalarını istedik, çok güzel katılım oldu ve dereceye giren ilk üç çalışmayı da çok değerli isimlerden oluşan jürimiz seçti. Güven İslamoğlu, Fırat Neziroğlu, Egemen Kemal Vuruşan, Neslihan Yeldan, Deniz Sağdıç gibi kendi alanında başarının ötesine geçmiş isimler vardı. Bu üç tasarımın sahiplerine onları desteklemek için ödül verdik. Ve projeye biraz daha anlam katmak için kazanan kişilerin eserlerine ithafen, onların tasarımlarından ilham alarak % 95 geri dönüştürülebilir, illüstrasyon desenlerden oluşan hediye kutuları tasarladık. Bu kutular şu anda Türkiye’de, L’Occitane mağazalarında ve online’da hediye kutusu olarak kullanılıyor. İçerisinde bu yarışmanın ana fikrini anlatan ve kazanan kişilerin çalışmalarına dair mini bir metin bulunuyor. Onlar adına çok özel bir anı bence.
Ortaya çıkması, biraz üzerine düşünme ve yaratıcılıkla ilgili. Bizde herkes işin içinde, her konuyu demokratik fikir fırtınası diyorum ben; bu hali ile yoruma açıyoruz ve üzerinde ekip olarak tartışıyoruz. Olabilecekleri ve oldurabileceklerimizi konuşuyoruz. İşin içinde sadece L’Occitane Pazarlama ekibi de yok, ajanslarımız var, bazen çok değerli akademisyenler var, sanatçılar var; mutlaka çok teknik konularda onlardan destek alıyoruz. Bu işin bence en keyifli tarafı onlarla projenin hayata geçmesi kısmında iletişim halinde olabilmek. Burası düşüncenin ötesinde; eylem var. İşin heyecanı burada.
Bu yarışmada hiç ürün vurgusu yok değil mi? Yanlış biiliyorsam düzeltin.
Hayır! Ticari bir beklenti ile yapılmış bir proje hiç olmadı. Ne fotoğraflarda ne video çekimlerinde kısacası içeriklerimizin hiç birinde ürün yok. Burada anlatmak istediğimiz yaşamın içinde İleri Dönüşüm, Geri Dönüşüm konularının altını çizmek, biraz daha biliçlenmek. Minicik de olsa karbon ayak izini azaltmaya çalışmak. Bunun sonuçlarını zaten her gün yaşamıyor muyuz? Tam da bu sebep.
Peki gelelim ülkemizdeki Doğal Afetler konusunda yapılanlara..TEMA Vakfı ile iş birliği içindesiniz. Sanırım bir hatıra ormanı kurdunuz. Bu nasıl oldu?
Bu kısmı biraz ülkenin gündemi belirledi. Aslında TEMA Vakfı ile iş birliği yapmak hep hayalimizdi. Ancak ne yazık ki yollarımız, 2021’de ülkemizi derinden etkileyen orman yangınları nedeni ile kesişti. Çok arzu ederdim ki Vakıf ile iş birliğimiz bu şekilde olmasın. Ancak bunlar yaşandı ve bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Çok hızlı aksiyon aldık. Tabi herkes gibi biz de öncelikle bağışta bulunduk ancak hiç bir zaman sadece bağış yaparak konuyu noktalamayı sevmiyoruz. İşin içinde devamlılık olmalı, “yaptım, bitti” olmamalı. Bu bağışa ek olarak bir de mekanizma geliştirdik. “ L’Occitane kullanıcılarının doğum günü alışverişlerine özel 1 fidan bağışı hediye” kampanyasını başlattık ve bu proje 11.935 fidanın hayat bulduğu bir hatıra ormanına dönüştü. Kilis-Gülbaba’da dikilen bu fidanlara “L’Occitane en Provence Hatıra Ormanı” adını verdik. Bu fidanların her biri, kullanıcılarımızla ortaklığımızı ve onlara sunduğumuz bu teklifi kabul edip, sahiplendiklerini gösteriyor.
Hazır ülkemizdeki afetler demişken, deprem için neler yaptınız? Burada da sanırım hızlı aksiyon aldınız.
Çok canımız yandı tabi. Elimizden geleni yapmaya çalıştık, başta doğal olarak kozmetik ve kişisel bakım markası olduğumuz için ürün desteği verdik. Sabun, duş jeli, el kremi gibi kişiye özel kullanılabilecek seyahat boy ürünler yolladık. Global ekibimiz de bizimle birlik oldu, Fransa’dan ürün desteği aldık. İkinci aşamada ise depremzede 200 kız çocuğumuzun eğitim bursunu üstlendik. Lise eğitimi alacaklar ve eğitimlerine devam etmelerini teşvik edeceğiz, üniversiteye devam etmeleri durumunda da, bu bütçeyi de üstleneceğiz. Sadece bağış yapıp bırakmak istemiyoruz işin ucunu; bağışın içeriğini hem sürdürülebilir olması adına hem de maksimum fayda sağlamak adına eğitim olarak seçtik. Bu yardımları nerdeyse hiç paylaşmadık, bu röportaj ilktir.. Her şeyin ötesinde 40 gün yas tuttuk. Bu sürede herhangi bir mecrada bir tek medya yatırımımız yok. Ticari pazarlama iletişiminde bulunmadık. Sadece sessiz kalmak istedik, bir yandan da destek olmaya çalıştık.
Son sorum; biraz daha kişisel. Tüm bu sürecin size kattıkları, hisleriniz ya da sizi en çok etkileyen şey neydi?
Maalesef gelişmiş bir ülkede yaşamıyoruz, bunun eksikliğini her yönden hissediyorsunuz. Eğitim, ekonomi, sağlık, tüketim.. Daha pek çoğu. Tüm bunlar da ister istemiz toplumun büyük bir kesimini, kocaman etkiliyor. Bazen çoktan da öte çalışmak gerekiyor, emek vermek gerekiyor. Her konuda ihtiyaç sahplerini halkanın içine dahil etmek gerekiyor.. Malesef pek çoğu insani hak! Sadece marka olarak duruşumuz değil, birey olarak da bu şart! Ben, geçen tüm bu sürede yüzlerce şey öğrendim, onlarca insanla tanıştım. Sadece iş ortaklarımız, danıştığımız, fikir aldığımız kişiler değil, ihtiyaç sahibi insanlar, onların düşünceleri, yaşadıkları tüm bunlara dokunmaya çalışmak; minicik bile olsa fayda üretebilmek çok önemli. Bunu tabi belirli tecrübelerden sonra anlayabiliyorsunuz. L’Occitane, sayesinde pek çok iş birliğine imza atarken aynı zamanda her günüm öğrenmekle geçiyor, farkına varmakla geçiyor. Kısacası ben de marka ile büyüdüm biraz denebilir.
En çok etkisi altında kaldığım şey, körlerle ilgili Karanlıkta Diyalog etkinliği idi. 1 saat boyunca karanlık bir simülasyonun içinde görme dışında diğer duyularınızla hareket edip, onları anlamaya çalışmak, yaşadıkları hayatı deneyimleyebilmek oldu. İşte tüm bunlardan sonra dönüp bir kez daha pek çok şeyi yeniden düşünüyorsunuz.
Röportaj: Yasemin Candemir