Listemizde farklı türlerden kitaplar var. Kitap tavsiye etmek riskli bir iş farkındayız! Kitaplığınızda mutlaka olmasını isteyeceğiniz bazı kitapları derledik. “Bu hafta hangi kitapları okusak?” sorusunun yanıtı… İşte haftanın Kırmızı Kedi Yayınevi etiketli en yeni kitapları…
Putları Yıkan Şairimiz Nâzım Hikmet’in Dili / Sevgi Özel
Dil emekçisi Sevgi Özel’den büyük usta Nâzım Hikmet’in yapıtlarına ilişkin bir “ilk” çalışma Putları Yıkan Şairimiz Nâzım Hikmet’in Dili. Hazırlıkları yirmi yıl süren incelemesinde Sevgi Özel, ilk şiirlerinden son yazdıklarına, düzyazılarından şiirlerine, kimi oyunlarına dek Nâzım Hikmet’in dili nasıl kullandığını ele alıyor. “Osmanlıca”ya doğmuş, Arap abecesiyle okuyup yazmaya başlamış, Türkçeye sahip çıkmış, Dil Devrimi sırasında ve sonrasında birçok yapıt vermiş şairin ilk günden başlayarak kaleme aldığı şiirlerinde ve düzyazılarında dili oya gibi işlediğini ve bunu nasıl ustalıkla gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor. Nâzım’ın hiçbir şeyi rasgele yapmadığını, ikilemelerden yardımcı fiillere, argodan yerel kullanımlara dilin tüm cevherlerini nasıl bir titizlikle işlediğini gösterirken Sevgi Özel de aynı titizliği sergiliyor. Nâzım’ın şiirindeki müziğin kaynağını bulduğunu belirtiyor.
Su Seyahatnamesi / Nihat Özdal
İnsanoğlu ilk günden beri kurdukları şehirlerin yerini “su”ya yaslanarak belirlemişlerdi. Bir nehir, bir göl, bir deniz veya okyanus. Su şekillendirmiştir dünyayı. Dünyanın kaderini de… Nil deltasını anlamaya çalışan Antik Mısırlılardan Yeni Dünya’yı bulan kâşiflere kadar.
Şair Nihat Özdal, su ile özel ilişki kuranlardan. Sadece üstten değil, o dünyayı “içten” de anlamaya çalışanlardan. Bazen bir fotoğraf makinesiyle bazen dalış ekipmanıyla. Su Seyahatnamesi onun iç içe diyalog kurduğu sulara ve çevresindeki şehirlere dair “an”lık günlükler, seyahat notları. Derine inmek isteyenlere…
Kaçak Yazarlar / Kürşad Oğuz
Kürşad Oğuz dünya edebiyatı tarihinde zorlu bir yolculuğa çıkıyor ve kendi sonunu kurgulayan, hazırlayan yazarları anlatıyor. Kaçak Yazarlar’da eserleri yaşamları değil, sonları olmuş yazarların yaşamöykülerini okuyacaksınız. Bu dünyadan gitmek için yazmanın da bir yol olabileceğinin kanıtı yirmi iki portre.
J.D. Salinger’dan Patricia Highsmith’e, Ernest Hemingway’den Boris Vian’a, Colette’ten Iris Murdoch’a, Stefan Zweig’dan Jorge Luis Borges’e, Mark Twain’den Jack London’a… Yokoluşun da bir varoluş biçimi olduğunu gösteren nice efsanevi yazar…
Ruhların Rengi / Özge Yetkiner
Tamara valizine bir iki kazak, gür saçlarını tarayabilen kemik tarak haricinde kendi hikâyesinden başka hiçbir şey koymamıştı. Ormanın içindeki virajlı asfalt yolda ilerlerken düşündüğü tek şey yolun sonundaki evde ona kapıyı açacak kadının kim olduğuydu…
Özge Yetinker, gerçek olaylardan hareketle kaleme aldığı romanında, tıpkı hayatın inişli çıkışlı yollarına benzeyen karakterleriyle Gürcistan’da başlayan İstanbul’da devam eden dikkat çekici bir hikâye anlatıyor. Toplumun farklı kesimlerinden kişilerin kesişen zorlu yollarının vardığı noktaysa kendini var edebilmek çabası. Bulmak kadar aramanın da önemini işaret eden Ruhların Rengi yaşama karşı kalkanlarını kenara bırakamayanların romanı.
“Ben de bir yoldan geldim, sen de. Karşılaştığımızda yorgunduk ikimiz de. Ama sen beni her şeye daha yeni başlamışım gibi görmekte ısrarlıydın. Gel dedim, otur şöyle, birbirimize yolculuklarımızı anlatalım. Durmadın, dinlemedin. Bir bankta serin bir akşamüstü konuşsak olurdu. Ya da kar yağarken bir sabah, camın önündeki koltuğumuza geçip. Konuşmadın. Beni tertemiz bir geçmişten, pürüzsüz, sade, teferruatsız, sızısız, dümdüz, tozsuz, dumansız bir yoldan, en kestirmeden sana çıkmış biri sandın. Oysa yaşayan hiç kimse öyle olamazdı.”
Gurur ve Önyargı / Jane Austen
Jane Austen’ın hayattayken yayımlanan dört romanından ikincisi Gurur ve Önyargı, hiç tartışmasız İngiliz edebiyatının en kalıcı popüler klasiklerinden biridir. Cahil anne, kayıtsız baba ve anne Bennet’ın hepsinin de evlendiğini görmeyi çok istediği birbirinden farklı beş kız çocuğundan oluşan Bennet ailesinin hikâyesini anlatır. İngiltere kırsalında 19. yüzyıl başında geçen romanın ana konusu, Bennet’ların ikinci en büyük kızları Elizabeth’e ve onun yakışıklı, zengin ama nefret uyandırıcı biçimde gururlu Bay Darcy ile çalkantılı ilişkisine odaklanır. Roman her ne kadar birçoklarınca tarihsel bağlamdan yoksun olmakla eleştirilse de, Austen bütün incelikleri, görgü kuralları ve kendine özgü kültürüyle, 19. yüzyılın hızlı değişimi içinde geride çok az iz bırakan, Sanayi Devrimi öncesi “Regency dönemi” hayatını tüm yönleriyle anlatır. Austen aynı zamanda bu dünyayı, dar gurur ve önyargıları çerçevesinde, şaşmaz bir doğruluk ve hicivle betimlemeyi başarır.