Melda Özen
Güzel bir günden selam olsun herkese! Nasılsınız bugün? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Kendiniz için bugün güne nasıl başladınız bakalım? Aslına bakarsanız ben hem enerjik hem de biraz nostaljik başladım bugüne. İçimde kıpır kıpır nostaljik mırıldanmalar da bana bu konuyu kaleme almamı söyledi ısrarla. Şöyle bir düşündüm de hepimizin içinde aynı kıpırdamalar, aynı mırıldanmalar olabilir? Sonuçta pek de iç açıcı bir dünyada yaşamıyoruz artık….. Etrafımda da tanıdık tanımadık neredeyse herkeste bir geçmişe gitme, kaderini yeniden yazmayı isteme, tekrar bir şansa sahip olmayı dileme, ….. gibi sonsuz bir geçmiş özlemiyle yanıp tutuşma var adeta. Sürekli geçmişe ısrarlı bir atıfta bulunuyoruz farkında mısınız? Bence bunun üzerine konuşmalıyız biraz….. Hadi başlayalım.
Geçmişe yolculuk mu! Biletleri kim alır!
Elimizde olsa, gerçekten hepimiz şöyle bir geçmişe doğru yolculuk yapmaz mıyız? Neden bilinmiyor ama insanoğlunda sonsuz bir geçmişe yeniden sahip olma arzusu var? Bunun çok farklı sebepleri olabilir elbette ama bana kalırsa en önemli sebep günümüzden hiç memnun olamama ve gelecek noktasında bitmeyen belirsiz bir endişeye sahip olma. Sizce de öyle değil mi? O kadar çok mutsuz, memnuniyetsiz, kederli, endişeli, korku dolu, bıkkın, umutsuz, şikâyet eden insan var ki etrafımızda… Öyle olumsuz, korkunç olaylar var ki hayatımızda…. Haber dinlemek istemiyoruz, dışarıya çıkmaya tedirgin oluyoruz, konuşmaktan hatta düşünmekten dahi korkuyoruz….. Hiç normal olmayan bu durumlar etrafımızı sardı ve bizi tehdit eder hale geldi.
Vizyonda: Bugün!
Keşke günümüzü yeniden yazabilsek değil mi? Keşke yaşadığımız hayatın bir senaryosu olsa ve biz kaleme alabilsek. Kendi hayatımızı, tesadüflerin korkunç ellerine bırakmadan kendimiz yazabilsek. İşte bu imkansızlık bize, geçmişin kapılarının kucağına uzanma ve başımızı dizlerinin üzerine koyma isteği veriyor. Yeniden çocuk olmak, yeniden dünyaya gelmek, yeniden hayata başlamak, belki birkaç yıl öncesine belki başka bir döneme gitmek istiyoruz. Ben hiç konuşurken geleceğe gitmek istediğini söyleyen insanlarla tanışmadım örneğin. Kiminle konuşsam, kimi dinlesem hep geçmişe özlem duyan, geçmişe tekrar kavuşmak isteyen, birçok şeyi yeniden yapılandırmayı düşünen, bugünü geçmişle yeniden yazmayı ümit eden cümleler savuruyor etrafına.
Geçmişin ayak izleri!
Tüm bunlar kapsamında asıl soru şu; neden geçmişe yeniden sahip olmayı bu kadar arzuluyoruz? Benim bu soruya cevabım, günümüz dünyasının sahip olduğu negatif enerjiyle birlikte gelen türlü felaketler, çok sevilen sosyal medyanın aslında insanı yalnızlaştıran ve sevgisizleştiren yüzüyle tanışmak, maddi-manevi yaşamanın gitgide zorlaşması, ilerleyen teknolojiyle birlikte daha çok kötüleşen atmosferin içinde kaybolmak, “gelecek mi o da ne?” acı gerçeği ile yüzleşmek, güven duygusundan tamamen uzaklaşmak, neredeyse kendi gölgemizden korkar hale gelmek, büyüyen dünyada git gide küçücük kalmak, hastalıklar, salgınlar, yangınlar, doğal afetler…. derken yaşam nedir unutmak, herhangi bir kara parçası göremediğimiz ucu açık bir okyanusta savunmasız kalmak…
Zaman makinesi avuçlarımızda!
Elimizi bir dünya atlasına koysak, parmağımız hangi zamanı bulur acaba? Ya da zaman makinesine bağlanma şansımız olsa geçmişin hangi gününde bugünümüzü kaleme alırdık acaba? Yaşıyoruz garip bir dünya atlasında, karşımızda leb-i derya okyanus var ama, ayaklarımız hep bir çukurda, basıyoruz bir adımımızla toprağa ama, ayak izlerimiz var yumuşak kara parçalarında. Eriyen, yağmurla silinen, güvensiz, ileriyi öngöremeyen, korkak adımlarla ilerliyoruz…. Ne üzücü bir gerçek! Geleceğe verebilecek hiçbir güzel sözümüz yok, gelecek nesilleri sevindirecek hiçbir yapılandırmamız yok, gelecek dünyaya vaad edebileceğimiz hiçbir planımız yok….. Bilakis çokça karamsarlık, mutsuzluk, belirsizlik, endişe gibi duyguları vaad edebiliyoruz bugünde. Çünkü elimizde başka bir şey yok. Bugün depresyon, panik atak, stres bozukluğu, anksiyete, çoklu kişilik bozukluğu, bipolar sendromlar, mutsuz hissetme, tükenmişlik, kendimizi sürekli yorgun hissetme…. gibi çok fazla olumsuz duygu durumu yaşıyoruz. Psikolojik olarak büyük bir çöküntü içerisinde olmak kendimizle kurduğumuz ya da kurmaya çalıştığımız içsel iletişimimize de zarar veriyor. Duygusal zekamızı yönetmeyi başaramıyor, kendimizi sürekli yorgun, bitkin, tükenmiş, sevgisiz hissediyoruz. Artan mutsuzlukla birlikte gelen istek ve ilgi eksikliği de cabası. Konsantrasyon bozuklukları, yetersiz hissetme, hep bir hak etmemişlik hali, her şeyden yakınma durumu….vb…
Eskiden!
Sonra başlıyoruz o popüler söylemi dudaklarımızdan dışa vurmaya “eskiden olsa her şey daha güzel olurdu! Eskiden her şey daha kolaydı! Eskiden dünya daha güzeldi! Eskiden insanlar böyle değildi! Eskiden eğitim, vb. çok farklıydı…. Eskiden, eskiden….” Ya! İşte böyle! Hep bir geçmişe özlem hali. Hangimiz bunu yapmıyoruz ki aslına bakarsanız. Ben yapıyorum mesela. İlle herhangi bir şey için pişmanlık duymam gerekmiyor geçmişe özlem duymam ya da gelecekten korkmam için. Mesela artan işsizliği ele alalım! Bana bu durumdan endişe duymayan biri olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Ya da gitgide nereye gittiğini hiç bilmediğimiz eğitim çıkmazından korkmuyorum diyebilir misiniz? Veya bir kadın olarak sokağa çıkarken kendime güvenim olduğu gibi çevreye ve çevredeki bakışlara da güvenim sonsuz düşüncesini hissedebiliyor musunuz? Çocuklarımızın tertemiz bir dünyada yaşadığını düşünüyor musunuz? Peki geleceği eliyle koymuş gibi öngörebilecek kim var aramızda? Şahsen ben umutsuzluk ve korku karışımı duygularla harmanlanmış bir şekilde yaşıyorum. Ve evet! Bugünümü korkuyla resmediyor, geleceğimi elle tutamıyor, geçmişe bitmez bir hasretle sarılabilmeyi düşlüyorum.
Yumruk Yemiş Üçgen: Dün-Bugün-Yarın!
Hep söylerim! Ne güzeldi çocukluğum! Ne güzeldi bugüne nazaran dünya. Peki! Özlem duyduğunuz geçmişi neye benzetirsiniz? Yani geçmişi, bugünü ve geleceği bir materyale benzetme şansınız olsa, neler olurlardı? Ben de şimdi sizinle birlikte düşüneceğim bu sorunun cevabını. Mesela, geçmişi “kökleri toprağa sımsıkı tutunmuş asırlık bir ağaç” olarak getirdim gözümün önüne. Bugünden her bunaldığımda gövdesinde huzur bulduğum, dallarında yuva kurduğum…. Bugünü “toprağın dibine çakılan bir gemi” olarak getirdim gözümün önüne, tüm çabalara rağmen suya kavuşamayan, her hücresinden su almaya başlamış yaralı bir gemi. Geleceği ise “her şampuanlamadan sonra oluşan minik baloncuklara” benzettim bir an için. Düşlemesi keyifli ama varlığı belirsiz, anlık ve flu baloncuklara. Her yapışımızda eğlendiren ama üflediğimizde kayboluşuyla hüzün yaratan bir varmış olan bir yokmuş baloncuklara…
Fonda bir mega star diyor ki! “GEÇÇEK”
Hadi bakalım şimdi sıra sizde! Ben sıramı savdım. Ben gelecek için vaadde bulunan biri değilim, aksine geleceğin kendisi için de endişe eden biriyim. Düşünsenize bir vücudu yok, bir formu yok, bir karakteri yok, bir kişiliği yok, henüz doğmamış, savunmasız bir çocuk misali sadece düşlerimizde yaşıyor. Yaşayacağı bir adres yok, sahip olacağı bir doğası yok, hatta bir gezegeni bile yok. Farkında mısınız? Geleceğin, geleceğimizin tutunacağı bir dalı bile yok. Peki korkmalı mıyız bu durumdan? Bence hayır! Çünkü belirsiz bir varlık için duygularımızı heba etmeyi doğru bulmuyorum ben. Geçmişi sevmek güzel ama özlemek değil, geleceği merak etmek güzel ama onun için endişelenmek değil. Asıl güzel olan ne biliyor musunuz sevgili güzel insanlar? Bugünü geçmişten uzaklaştırıp, geleceğe hazır hale getirmeye çalışmak. Bugünümüz ne kadar savunmasız, ne kadar duygusal, ne kadar hasta bunun farkında mıyız? Eğer değilsek de olmalıyız bu saatten sonra. Çünkü savunmasız hiçbir şey bir adım öteye atacağı adımın gücünü bulamaz kendinde. Geleceğin bir haritası bir rotası ya da navigasyon cihazı yok. Bugünümüzün referansı nasıl geçmişse geleceğin referansı da bugünümüz. O halde kolları sıvıyor ve çalışmalara başlıyoruz. Aklınızı kullanın sevgili dostlar! Her kaybediş yeni bir kazanım için zemin hazırlar. Her fikir kendinden öncekiyle arkadaşlık eder. Her var oluş bir sonraki için neden oluşturur. Bizim bugünde olmamızın gelecek için bir nedeni var! Bence Tarkan’nın yeni şarkısında dediği gibi “Geççek” bu belirsiz gelecek kaygısı, hüzünlü geçmiş aşkı.
Ben Melda Özen. Sizlerle bugün derin bir konu üzerine sohbet etmek istedim. Bana vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.
Sevgiler…