Melda Özen
Herkese merhaba! Selam güzel insanlar! Ben geldim! Evet nasılsınız bakalım bugün? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Hayat nasıl gidiyor? Günleriniz nasıl ilerliyor? Düşünceleriniz günden güne nasıl şekilleniyor? Mesela benimle bir gününüzü paylaşmanızı istesem ama tepeden tırnağa detaylarıyla birlikte neler söylersiniz? Hadi gelin ben sizinle bir günümü paylaşayım mı?
Ben güne erken başlamayı tercih edenlerdenim. Belki aklımdan bir zorum olduğunu düşünebilirsiniz ama evet güne oldukça erken başlıyorum. Sabah saat 05.00 ya da 05.30 gibi uyanır, mutlaka müziğimi açar, güzel bir kitap alıp okur ardından da bir-iki saat içinde kahvaltımı yapar ve tüm işlerimi sıraya koyarak onları gün içinde hallederim. Kitap okuyarak ve müzik dinleyerek güne başlamak beni gün boyu zinde tutan harika bir ikili. Herkese tavsiyemdir buradan mutlaka yapın! Bu arada gün içinde çok fazla koşturma halindeyim. Çok fazla şey hallediyorum ama onlar buraya sığamayacağı için yazamıyorum. Gün içinde çok hareket edince haliyle çok yorgun günü tamamlıyorum ama akşam olduğunda mutlaka ılık bir süt, yine harika bir kitap ve dinlendirici müzik üçlüsünü tercih ederim uyumadan evvel. İşte benim sırrım; kitap okumak, müzik dinlemek, erken uyanmak, süt içmek, hareketli olmak, kendini sevmek, önemsemek ve her zaman planlı, programlı, disiplinli olmak…
Güne kaliteli başlamak tüm günü kaliteli geçirmeniz için çok kıymetli bir ipucu güzel insanlar. Kezâ günü kaliteli tamamlamak da öyle. Planlı ve düzenli bir yaşam beraberinde sağlıklı ve huzurlu yaş almayı da getiriyor. Bunun kişiye verdiği haz bambaşka gerçekten. Erken uyanmak çok önemli ama. Benim kadar erken uyanmak zorunda değilsiniz elbette. Gün içindeki iş, eğitim, sosyal akışınız nasıl müsaade ediyor ya da ne gerektiriyorsa ona göre bunu siz ayarlayabilirsiniz. Ama şunu bilmenizi isterim ki; uzmanlara göre erken kalkan bireylerin vücudu geç uyanan kişilere göre çok çok çok daha fazla endorfin ve seratonin salgılıyormuş. Eeee bu yazımı okuduktan sonra ilk ne yapıyoruz o zaman! Elbette erken uyanarak güne kocaman gülümseme eşliğinde merhaba diyoruz! Bana söz verdikten sonra geri dönüşünüz yok bilginiz olsun!
Evet artık gelelim günün konusuna değil mi? Bugün sizlerle alışkanlıklarımız üzerine konuşmak istiyorum! Çünkü alışkanlıklarımız davranışlarımıza yansır davranışlarımız da bir süre sonra karakterimiz olur. Hadi hazırsak başlayalım!
Sayfa Numarası Kaç!
Genellikle iletişimde benim çok sevdiğim bir durum vardır. İletişim üzerine eğitim alanlar bilir. Biz iletişim uzmanları İNSANLARI OKURUZ. Şimdi şöyle düşünebilirsiniz; bilindiği gibi beden dili, vokal kodlar, sözcükler ve benzerlerine evet hakim olduğumuz için, “Ya! Sizin için çocuk oyuncağı tabi ki bu durum”… Hayır öyle bir şey yok. Yani var ama sadece onunla sınırlı değil. Sonuçta iletişim üzerine eğitim aldığı halde bunu yapamayan çok insan var. İşin sırrı biraz da bunu becerebilmekle ve özümsemekle alakalı. Unutmayın herkes her şeyi öğrenebilir ama herkes her şeyin uzmanı olamaz!
Film Başladı! Alt Yazıları Açtık Mı?
Davranışlarımız bizim altyazılarımız. Kafalar biraz karıştı değil mi? Hadi gelin bu konuyu çözelim! Bir film izliyorsunuz ve başka bir dilde izlemek zorundasınız. Mecburen anlamak için altyazılı izlemeniz gerekli. Zor da olsa altyazıları takip etmek, anlamak için buna mecbursunuz canlarım. İşte buradan hareketle davranışlarımızı konuşacağız şimdi. Davranış biçimlerimiz neden bizim altyazılarımız konusunu bir konuşalım. Gün içinde çok fazla şey yaşarız, çok sayıda insanla iletişim kurarız, çok sayıda durumla karşılaşırız. Tüm bunlar olurken de beden dilimiz şekilden şekle girer veeee bir bakmışız ki davranışlarımız halini alıvermişler. Biz farkına varmadan aklımızdan geçen düşünceler, içimizden geçen duygular, yaşadığımız veya karşılaştığımız olaylar karşısında içten içe verdiğimiz tepkiler bir bakmışız ki altyazı olarak dönüyor ekranda….
Benzerliğin Bu Kadarı!
Öyle sessiz bir şekilde davranışlarımıza alışırız ki, onların bizi onlarla yaşadığımız her günün sonunda biraz daha biraz daha kendilerine benzettiğinin farkına varmayız. Yani alışkanlıklarımız davranışlarımıza dönüşürken aslında bizi kendilerine benzeterek ilerlerler. Hayattaki yolumuzu yürürken elini tuttuğumuz unsur çok büyük önem taşır. Bu bazen bir insan, bazen bir materyal, bazen bir kurum, bazen bir duygu, bazen bir motto, bazen bir davranış biçimi olabilir. İşte böyle zamanlarda eğer elini tuttuğumuz bu unsur bir alışkanlık ise hele bir de olumsuz bir alışkanlık ise orada düşünülmesi gereken çok ciddi bir sorun var demektir. Öyleyse davranışlarımıza alışırken önce onları tanıyarak işe başlıyoruz…
Şimdiden Sonra!
Çok sevdiğim bir söz var, “Ne Düşündüğünüze Dikkat Edin; Çünkü Bir Bakmışsınız Ki, Düşünceleriniz Alışkanlıklarınıza, Alışkanlıklarınız Davranışlarınıza, Davranışlarınız Karakterinize Yansır!”. Ben bu sözü biraz kendi versiyonuma dönüştürerek ilerleyeceğim, “Neye Odaklandığınıza Ve Ne Düşündüğünüze Dikkat Edin. Günün Sonunda Neye Dönüştüğünüzü Karakterinizin Altyazıları Açığa Çıkarır. Çünkü; Düşünceleriniz Alışkanlıklarınıza, Alışkanlıklarınız Davranışlarınıza, Davranışlarınız Karakterinize, Karakteriniz Şimdinize, Şimdiniz Gelecekteki Size Yansır. Her Davranışınız Sizi Takip Edenlere Altyazılar Bırakarak Bir Sonraki Aşamaya Geçer. Düşüncelerinizin Sahip Oldukları Gücü, Sizin Var Oluş Özünüzden Almasına İzin Verin. Öğrenilmiş Çaresizliklerden Oluşan Bir Mentalite Kişinin Şimdisini Ele Geçirir Geleceğini Körleştirir”.
Post-Modern Siz!
Hayatın akışı insanları gün geçtikçe daha zorlu bir girdabın içinde mücadele etmeye doğru sürüklüyor. Bunun en temel sebepleri arasında gün geçtikçe kötüleşen hayat şartları ve değişen yaşam koşulları. Elbette beraberinde değişen insanlar. Artan gerçekçilik ve kaybolan hayalperestlik. İnsan zihni hayal kurabildiği sürece sağlığını ve üretkenliğini korurmuş. Ama post-modern dünyanın dayatmakta olduğu post-kapitalist ve post-sürrealist dikteler sonucu, üretkenlik kendini durdurmuş, ezber adımlardan oluşan ayak izlerinin hakimiyeti çoğalmış, düşünce gücüyle tedavi tükenmiş, totemlerin içine mantık dışı seçenekler dahil olmuş ve en önemlisi hayatın akışının getirdiği zorlu girdabın içinde tutunabilecek bir can simidi kalmamış…
Can Simidi!
Şimdi soruyorum sizlere siz kendinizin can simidi olmak zorunda mısınız? Değil misiniz? Başkalarının sizi kurtarmasını beklerseniz açık konuşacağım aramızdaki samimiyete istinaden daha çok beklersiniz güzel insanlar. Gerçekçi olmak gerekirse davranışlarınızı yönetemezseniz, sadece günün sonunda değil hayatınızın tamamında kaybedersiniz. Bunun temel sebeplerinden biri davranış kalıplarımızın hayatımıza hem olumlu hem olumsuz etkilerinin olması. Sadece davranışlarınızın oluşturduğu sinyaller ve altyazılar ile hem kendinize hem karşınızdaki kişilere çok fazla olumlu ve olumsuz mesajlar verirsiniz. Bu durum da yönetemediğiniz takdirde sizin kaderiniz oluverir. Kaderinizi yönetebilmek ve şekillendirebilmek sizin elinizde güzel insanlar. Nasıl mı? düşüncelerimizi ve davranışlarımızı yönetmeyi başararak!
Evet güzel insanlar ben Melda Özen. Bugün sizlerle alışkanlıklarımızın davranışlarımıza ve bizlere olan etkisi hakkında konuşmak istedim. Çünkü aslında evren bizi etkilemiyor ya da gezegen hareketleriyle mutsuzluğun bir alakası yok. Tüm sebep var oluşumuz süresince kendimiz için ne yaptığımızdan ibaret aslında. Hayatın içine ne kadar ve nasıl dahil olduğumuzdan. Kendimizle gün içinde nasıl muhatap olduğumuzdan ve çevremize nasıl yansıdığımızdan ibaret. Albert Einstein de dediği gibi; “Problemleri onları üreten kafalarla çözemeyiz!”. Yorumlarınızı bekliyorum canlarım. Sizleri çok seviyorum. Kendinize iyi bakın ve beni takip etmeyi unutmayın. 😊