Eda Ece ile oyunculuğa dair, Yaş aldıkça mutlu olan, edindiği her deneyimle kendini geliştiren ve kendine dair farkındalığı oldukça yüksek biri Eda Ece. Canlandırdığı karakterlerin bu kadar sevilmesinin sırrı ise onlarla kurduğu güçlü empati. Röportaja başladığımızda, hızlı hızlı ve samimi bir şekilde düşüncelerini dile getirirken yüzündeki gülümsemenin eksik olmaması ise onun en sevdiğim yanı oldu. Yasak Elma dizisinde canlandırdığı Yıldız karakterini herkese çok sevdiren Eda’yı gelin bu keyifli sohbetimizle daha yakından tanıyın.
Hayat nasıl gidiyor şu sıralar?
Güzel gidiyor, yeni sezonla birlikte koşturma da başladı. Pandemiden dolayı sete altı ay kadar ara vermiştik. Şimdi sette çok fazla vakit geçiriyoruz, bölümleri yetiştirmek için. Boş günlerim de bu tür dergi çekimleri ve sosyal medya işleriyle geçiyor. Tam bir kış temposuyla yaşıyorum bu aralar.
O altı aylık süreç senin adına nasıl geçti? Yeni farkındalıklar kazandın mı?
Sağlığın hayattaki en önemli şey olduğunu bir kez daha anladım. İnsan sağlığını kaybedince diğer hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Tedirgin bir dönemdi açıkçası. Boş bir altı ay geçirsem; seyahat etsem, dinlensem çok daha rahat bir psikolojiye sahip olup çok güzel dinlenmiş olurdum ama kendimi sezona başlarken pek de dinlenmiş hissetmedim. Çünkü hepimizin yaşadığı o stres ve sürekli haber takip edip gelişmeleri anlamaya çalışma hali psikolojik olarak tedirgin ediciydi ama bunu evhama da çevirmedim.
Peki bu sürecin sana kattığı içsel bir etki oldu mu?
Kendimi doğasever, hayvansever biri olarak tanımlarım. Bunların önemini daha çok anlamaya başladım. Kendimi şu anlamda gözden geçirdim; kullandığım ürün doğa dostu mu, makyaj malzemesinden taktığımız çantaya kadar hayvanları ve doğayı koruyan ürünler mi, yoksa hayvanlar üstünde deney yapılanlar mı, bu tip hassasiyetlerim bu süreçte kat kat arttı.
Tüketim alışkanlıkların da buna göre evrildi diyebilir miyiz?
Evet, şimdi mesela bir çanta almak istiyorsam, direkt Google’a örneğin “PETA Hermès Birkin” yazıyorum ve o ürünün hayvanlara ya da doğaya zarar verilmeden üretilip üretilmediğini kontrol ediyorum. PETA, egzotik hayvanların derilerinin kullanılmasını yasaklamaya çalışıyor. Bu bir sürü lüks markada var. Kimsenin bile isteye bu ürünleri hayvanlara zarar vermek için aldığını düşünmüyorum, bu tamamen bilinçsizlikten olan bir şey. O yüzden evdeki bütün çantalarımı karşıma dizdim ve bilmeden aldığım bir ürün oldu mu diye baktım. Bilmeden böyle bir şey yapmış olmak çok yaraladı beni. Mesela Stella McCartney bu anlamda içimi rahatlatan bir marka. Çünkü o baştan beri vegan olan ve bu konuda çok büyük hassasiyet gösteren bir marka. Şimdi bu tip markaları kollamaya çalışıyorum.
Kısa bir süre önce 30’a bastın. Bazıları için hiçbir şey fark etmez ama sende değişen bir şeyler hissettin mi?
Ben hissediyorum aslında ve bunu hissetmekten yana çok memnunum. Mesela 25 yaşındaki Eda ile 26 yaşındaki Eda’nın farkındalığı birbirinden farklıydı, şimdi 30 yaşındaki Eda da daha farklı. Ben her sene daha geliştiğimi düşünüyorum, çünkü her yıl yeni insanlarla tanışıyorsun, yeni şeyler okuyorsun, öğreniyorsun. Ben zaten kendimi çok geliştirmeyi, okumayı, öğrenmeyi seven bir insanım. Bu öğrenmeyle birlikte yaş almak, olgunlaşmak ve hayata başka bakmak bence süper bir şey. Ben yaş almaktan hiç korkmayan bir insanım.
Peki geçmişteki Eda’yı şimdiki Eda’yla yargıladığın hiç oluyor mu?
Oluyor tabii! Hatta şunu anlıyorsun; annenin, babanın sözünü dinleme klişesinin aslında ne kadar doğru olduğunu. Tecrübe her zaman her şeyin önünde geliyor bence, senden daha tecrübeli olan insanların tavsiyelerini genç kızken dinlemek istemiyor insan ama büyük sözü dinlemek lazım (gülüyor). Örneğin babam “Saçlarının çok güzel bir rengi var, hiçbir zaman saçını boyatma” derdi, 18 yaşında saçlarımı boyatıp bu yaşa kadar yıprattıktan sonra babamın ne demek istediğini anladım. Bence bu tip şeylerde senden tecrübeli insanları dinlemek önemli.
Kendine dair farkındalığın çok yüksek. Psikoloji eğitimi almaya karar vermen insan doğasına olan bu merakınla mı şekillendi?
Ablam avukat ve benim de hukuk okumamı istemişlerdi, bense daha insanla ilgili bir şey yapmak istedim. İnsan psikolojisini tanımak, beynin işleyişini bilmek daha ilginç geldi ve o yüzden tercih ettim psikolojiyi. Sonrasında da sanat terapisini keşfettim, sanat ruhuma daha iyi geldi. Sanatla bu hayatın daha güzel geçtiğine karar verdim, oradan da oyunculuğa kaydım. Şu an öyle bir şey oldu ki hem sanatın güzelliğini yaşıyorum oyunculuk yaparak hem de psikoloji bilgimi kullanıyorum. Çünkü işimiz tamamen insanı anlamak, duygularını yansıtmak.
Oyuncu olabilmek için yüksek bir empati yeteneği gerekiyor çünkü.
Kesinlikle! Bence zaten empati olmadan iyi bir insan da olunamıyor. Karşınızdakiyle bağ kurmak, onun ne hissettiğini hissetmek seni daha rahat oyuncu yapıyor, çünkü tekste yaşamayan bir şey eline veriyorlar ve senin onu canlandırman, ekran başında izleyenlerle bir bağ kurman gerekiyor. Seni görüp sevmeleri için seni anlamaları gerekiyor. O karaktere bir varlık katarak, televizyondan çıkıp oradaki insana ulaşman gerekiyor. Ben de rollerini sevdirmiş bir insanım, çünkü o bağı kurabildiğimi düşünüyorum.
Bugüne kadar birbirinden farklı karakterlere hayat verdin. Peki hayalinde nasıl bir karakter var?
Ben hayallerimi kısa vadeli kuruyorum, çünkü öğrendiğim şeylerle birlikte ilgim de çabuk değişiyor. Şu an kısa dönem planım Yasak Elma’dan sonra bir komedi yapmak. Çünkü ben Yıldız’a bir mizah ekledim, o benim fikrimdi ve bunun karşılığını da gördüm; insanlar Yıldız’a gülmeye başladılar. Onu izlemenin bir seyir keyfi yarattığını görüyorum ve bunun diziye de reyting olarak etkisi oldu. Bizim ailede de mizah vardır; babam da, annem de çok komiktir. Kendi aramızda bir mizah dilimiz var; onu kullanmak ve benim yarattığım bir komedi işinde bulunmak istiyorum.
Yıldız’ın en sevdiğin tarafı da bu mizahi yönü diyebilir miyiz o zaman?
Neşesi, mizahi tarafı, en kötü olayları bile göğsünde yumuşatması… Onun kırılmayan pozitif bir algısı var. O tarafını seviyorum ama tabii daha saf bir yerden çünkü Yıldız’da çok zeki bir şey çizmedik biz, daha içgüdüleri ve pozitifliğiyle hareket eden bir kız o ve onun o hafifliği benim hoşuma gidiyor, modumu yükseltiyor. Onun sayesinde üç-dört yıldır dünyada, özel hayatımda, çevremde beni üzen ne olursa olsun Yıldız’la modumu yükseltiyorum.
Özel hayatını gözlerden uzak yaşamaya özen gösteriyorsun. Bu zor olmuyor mu?
Ben açıkçası özel hayatımın merak edildiğine inanmıyorum. Ben bugüne kadar hep canlandırdığım karakter üstünden övgü aldım. O yüzden bu bağı doğru kurduğuma inanıyorum. Bu ülkede aktör olarak tanınıyorum, bir magazin figürü olarak değil. Sokakta beni 100 kişiye sorsanız, 100 kişi de “Oyuncu kız” der. İşin böyle olması gerek bence. Bu iş sana bir popülerlik, tanınırlık getiriyor ve o tanınmanın dezavantajı olarak malzeme olduğun durumlarda seni çekmeye çalışıyorlar ama bunu yönetebildiğim kadar doğru yönetiyorum. Aktörlük bütün dünyada çok prestijli bir meslek, hiçbir yerde de aktörlük herhangi bir magazin malzemesi ya da daha Kardashian ünlüsü kategorisinde değildir, ayrı bir klasmandır.
Yıldız lükse düşkün bir karakter. Senin moda trendleriyle aran nasıl?
Ben hoşuma giden şeyleri alıyorum, yani mesela Pangaia çok popüler olan bir marka, üstelik hem doğa dostu, hem geri dönüştürülebilir hem de geniş bir renk skalasına sahip. Daha yeni onun eşofman takımını aldım. Amacı, tasarımı ve dünyadaki herkesin bunu giyiyor olması benim için müthiş bir birleşim. Ben popüler şeyleri seven bir insanım. Popüler dediğin şey bütün popülasyona hitap eden bir şeydir. Bir sanat işi yaptım ve bunu üç kişi anladıdansa onu 113 kişinin anlamasını ben severim. Popüler şeylere karşı bir insan hiçbir zaman olmadım, çünkü oradaki güç bambaşka. Hem yaratıcı, hem doğa dostu, hem hayvansever hem de insanlara ulaşan şeyleri seviyorum. Ben de bu tip gördüğüm ürünleri kaçırmıyorum.
Son zamanlarda çok genç kişilerin dahi bir sahil kasabasına gidip yerleşme hayali var. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Ben hızlı bir insanımdır; hızlı düşünürüm, hızlı konuşurum, hızlı hareket ederim. Zihnim çok yavaşlamaya müsait olmadığı için aslında bu şehir hayatının kaosu beni besliyor. Hem sevmediğim, hem şikayet ettiğim hem de beni besleyen bir durum. O yüzden kendimi inzivada ne kadar tutabilirim bilmiyorum ama stresleri hayatımdan elimine etsem, kendimle kalsam, yarattığım şeylerle mutlu olsam, o tatmini oradan yaşasam diye düşünüyorum bazen ama şu an en hızlı yıllarımdayım, belki ileriki yaşlarda daha sakin bir moda geçersem öyle yaşamayı seçebilirim.
Stresten beslenirken, stres kontrolünü nasıl sağlıyorsun?
Çok sağlayamıyorum aslında. Mindfulness ile çözmeye çalıştım bir dönem. O düşüncelerimi geliştirdi, güzel geldi ama bu iş temposuyla onla baş edemiyorum, onunla ayrıca ilgilenemiyorum. O kadar garip bir şey ki hayatta her şeyin iyilikleri ve kötülükleri var. O stresin bende pozitif olarak yarattığı durumlar da var ve onları sette kullanıyorum aslında. O yüzden çok fazla kendimi temize çekmedim (gülüyor).
Röportaj Zeynep Sipahi
Fotoğraf Tamer Yılmaz
Moda Editörü Şeyda Sözüer
Saç Nuri Şekerci
Makyaj Seren Karabulut