Melda Özen
Herkese merhaba güzel insanlar! Bugün şahane bir konu ile karşınızdayım tekrar. Biliyor musunuz? Sizlerle böyle buluşmalar yapmak o kadar keyifli ki…. İnanın tarifi çok zor…. Evet iletişim uzmanı olabilirim ama her yaşadığınız duyguyu da kelimelere dökemezsiniz ama belki benim şu an yaptığım gibi jest ve mimiklerinize yansıtabilirsiniz. Yüzünüzde beliren kocaman ve sıcacık gülümsemeniz, gözlerinizin içinden çevrenizi aydınlatmak için uzayıp giden ışık ve boğazınızda biriken ama ileriye doğru yol alamayan cümleler……. Eeeee! Anlatın bakalım nasılsınız? Keyifler nasıl? Hayat nasıl gidiyor? Eğer sizi üzen, kıran, inciten bir durum varsa sakın kafaya takmayın. Açın camınızı, çekin temiz havayı içinize ve kendinize deyin ki; “Sen bir tanesin ve teksin, yegânesin. Ve inan seni bu hayatta hiçbir şey yıpratamaz. Çünkü sen manipüle olamayacak kadar güçlüsün!”. Hazırsak şahane bir konu konuşacağız bu hafta canlarım!
Anlat bakalım! EQ derken?
Duygusal zekâ bir diğer gösterimi ile EQ. Bizim hayatımızın çok ama çok kıymetli bir unsuru. Şöyle bir yoklayın kendinizi. Misal kırılgan mısınız, hassas mısınız, sert mizaçlı mısınız, konuşkan mısınız, duygusal mısınız, sabırlı mısınız?… Hani yukarıda bahsettim ya koyu harflerle, hiçbir şey sizi üzemez diye. Acaba neden? Biliyorum merak çok tatlı bir şey ama az sabır! İlerliyoruz yavaş yavaş ama bilinçli!
Odak belli: İnsan!
İletişim dediğimiz oluşum, bana göre iletişim bir bilim dalı ve sanat bu arada. Neden derseniz? Bir meslek düşünün tamamen psikoloji ve sosyolojiden destek alarak kendi özgün kalıplarını oluşturan ve merkezinde “insan” olan. İşte iletişim de, insanı, bilimsel yollarda yürüyerek kusursuz bir tablo gibi prezente etmenizi sağlayan bir sanat oluyor. Kendi mesleğim diye demiyorum ama gerçekten çok zor bir sanat. Hatta belki hem bilimin hem sanatın en zor hazırlık ve servis süreçlerini içeren hali diyebilirim. Tabi lütfen bunu söylüyorum diye bana kıymetli sanatkârlarımız ve bilim insanlarımız kızmasınlar! Benim kastettiğim nokta tamamen iletişimin “insan” odaklı olması. Ve buradaki en önemli insan ilk olarak biz oluyoruz! Ne demiştim ben sizlere iletişim ilk olarak “içte başlar”…..
Asıl soru ne şimdi?
İletişim içte başlar başlamasına da, iletişimin bazı kodları var bizim duygu ve düşüncelerimizi servis etmemizi sağlayan. İşte burada devreye benim çok sevdiğim EQ yani Duygusal Zekâ giriyor. Biz iletişim uzmanları hep sorarız bu soruyu! “Duygusal zeki mi olunur? Yoksa Duygusal zeki mi doğulur?”. Bu sorunun cevabı hem net hem değişken. Neden mi? İlerledikçe göreceğiz. Az meraklanın! Merak etmeyin, şaka bir yana cevabını tabi ki vereceğiz.
Duygusal zekâ boyutları
Şimdi güzel insanlar duygusal zekâmız birçok boyutlardan oluşuyor. Bu boyutlar yaklaşık olarak dört tane. Ama çoğaltılabilir mi? Bana göre neden olmasın?
- KİŞİSEL YETERLİLİK: YANİ “ÖZ-BİLİNÇ”: Öz-bilinç dediğimiz şey kişinin kendi tercihlerini, sezgilerini, duygusal kaynaklarını, içsel tüm oluşumlarını bilmesidir. Bunu sağlayan üç önemli unsura kendi içinde ev sahipliği yapmaktadır. Neler mi? Hadi gelin linki bırakıyorum:) Şaka bir yana aşağıya yazıyorum:)
- Duygusal Bilinç
- Doğru ve Öz Değerlendirme
- Öz-Güven
- Duygusal Bilinç: Kişinin duygusal değişim ve gelişimini dikte ettiği bilince verilen isimdir.
- Doğru ve Öz Değerlendirme: Kişinin kendisi ile ilgili tüm değerlendirmelerini yani bir başka deyişle öz-eleştirisini doğru ve sağlıklı bir şekilde yapabilmesi.
- Öz-Güven: Kişinin sahip olduğu duygu ve düşüncelerini yönetebilme, taşıyabilme, ifade edebilme noktasındaki kabiliyetleri bütünüdür.
- SOSYAL YETERLİLİK: Yani “EMPATİ”: Kişinin en başta içsel iletişiminde kendisini doğru anlaması ve bunun karşılığında kendisi ile kurduğu sağlıklı ve doğru iletişim alışverişinin ardından karşısındaki kişiyi, diğer kişilerin hislerini, ihtiyaçlarını, duygularını, endişelerini, beklentilerini vb.. anlayabilmektir. Kendi içinde üç grupta ele alır mıyız empatiyi sizce? Tabi ki? Linki bırakıyorum:)
- Başkalarını anlamak/Algıları geliştirmek
- Hizmet odaklı olmak
- Politik bilinç
- Başkalarını anlamak/Algıları geliştirmek: Yani, algılama kabiliyetlerimizi sürekli iyileştirmek, kendimizi sürekli geliştirmek, sürekli öğrenmek. Şunu unutmayalım ki; biz insanlar da tıpkı kurumlar gibi sürekli öğrenen birer organizasyonuz aslında!
- Hizmet odaklı olmak: Empati kurabilmek başlı başına bir hizmettir aslına bakarsanız. Neden? Diyebilirsiniz haklı olarak! Çünkü birini anlamaya çalışmaktan bahsediyoruz. Birini doğru yorumlamaktan ve ona doğru yaklaşabilmekten bahsediyoruz. Bu da insanî ilişkiler noktasında ortaya çıkabilecek en güzel hizmettir.
- Politik bilinç: Burada ifade edilmek istenen nokta, aslında dilimizin kemiğinin olması. Her düşünce her yerde söylenemez. Her duygu her yerde rahatça dışa vurulamaz. Yani “otokontrol” altında tutulabilen bilinçten söz ediyoruz.
- ÖZ-YÖNETİM VE MOTİVASYON: İsminden de kolaylıkla anlaşılacağı üzere burada sözünü ettiğimiz nokta, kişinin kendi iç hallerini, dürtülerini, içsel kaynaklarını yönetebilmesi. Yani her noktada otokontrol sahibi olabilmesinden söz ediyoruz! Peki bu yaklaşım da kendi içinde bir grup oluşturmuş mudur? Arkadaşları var mıdır?
- Öz-denetim
- Adaptasyon
- İyimserlik
- İnisiyatif
- Öz-denetim: Kişinin sahip olduğu tüm duyguları kontrol altında tutabilmesi ve anlık yaşayabileceği her duygu durumuna karşı mental olarak güçlü ve hazırlıklı olabilmesidir.
- Adaptasyon: Kişinin duygusal bağlılığının tam ve bilinçli olmasıdır. Yani diyelim ki bir işle meşgulsünüz ve onu en iyi şekilde icra edebilmek için yaptığınız işe kendinizi vermeniz gerekir değil mi? İşte burada belirtilmek istenen ise, yaşadığımız ya da karşılaştığımız duygulara kendimizi verebilmek. Çünkü ancak ne yaşadığımızı bilir, ne hissettiğimizi tanımlayabilirsek onları yönetebiliriz.
- İyimserlik: Yaşadığınız şey ne olursa olsun, karşılaştığınız durum ne olursa olsun, önce kendinize ardından duygularınıza karşı ve tabi ki başkalarına karşı öncelikle iyimser olun. Siz duygularınıza ne kadar olumlu yaklaşırsanız, onların size karşı geri bildirimi o kadar pozitif olacaktır.
- İnisiyatif: Nasıl ki hayatta bir çok konuda kendi irademizden bir parça kullanmak zorunda kalıyoruz, bu da onun gibi bir şey aslında. Misal, bir işle meşgulsünüz ve yöneticiniz size uygun gördüğü pozisyonun görev tanımında sizin gerekli durumlarda yetki ve sorumluluklarınıza ek olarak kendi yetkinizi ya da özgün düşüncenizi de kullanabilirsiniz dedi. Bu da aynen böyle bir durum. Ancak bir farkla burada duygularınızın yetkisini üstleneceksiniz canlarım!
- İLİŞKİ YÖNETİMİ: Ve geldik çarktaki en son noktaya! Buradaki mantık tam olarak başkalarının duygu durumu üzerinde, istediğimiz tepkileri uyandırmak, harekete geçirmek ve bu konuda usta olmak. Hadi yine soralım bakalım! Sizce bu arkadaşımızın da çok samimi olduğu dostları var mıdır her daim el ele, yan yana yürüdüğü? Belki duymaktan sıkıldınız ama evet var. Ama bunlar olmak zorundalar canlarım yapacak bir şey yok! O zaman çok sevdiğiniz linki bırakıyorum:)
- Etki
- İletişim
- Çatışma yönetimi
- Liderlik
- Etki: En basit ve akılda kalıcı tabiriyle, hem bizim başkalarında uyandırdığımız hem de başkalarının bizde uyandırdığı yaklaşımların, duyguların karşılık bulmuş halidir bu arkadaş. Severiz kendisini iletişim camiasında;)
- İletişim: İşte geldik canımın canı iletişime. He he he! Şimdi diyebilirsiniz bana “tabi böyle bıyık altından sırıtırsın Melduş, buldun alanınla ilgili terimi konuş bakalım!”. İşin şakası bir yana, iletişim burada bahsettiğim her şeyin ama her şeyin çatısı canlarım. İletişim tek bana hiçbir şey ifade etmez. Onu meydana getiren işte bu çevresinde yer alan unsurlardır. Ki gördüğünüz gibi hala daha bitmiyorlar:)
- Çatışma yönetimi: Çatışma dediğimizde akla ilk olarak ne yazık ki sadece “KAVGA” terimi geliyor ama işte durum hiç de öyle değil güzel insanlar…. Çatışma özünde ikiye ayrılır. “Olumlu çatışma” ve “Olumsuz çatışma”. Olumlu çatışma dediğimizde bir konuyu sadece konuşursunuz, fikir sirkülasyonu yapılır. Olumsuz çatışmada ise; yine bir konuyu konuşursunuz ama bu sefer farklı fikirler arasında bir alışveriş olur. Bu durum asla bir kavga değildir ve olmamalıdır. Zaten bu sebeple ismi çatışma yönetimidir. Duyguları yönetebilmek, farklılığı kabul edebilmek…..
- Liderlik: Son olarak benim en sevdiğim kavramla bitiriyoruz bu şahane konuyu. Ardından bonus bilgiler gelecek çünkü.;) Sosyal statünüz ne olursa olsun her zaman duygusal zekânızın lideri olun. Yani onların sizi yönetmesine izin vermeyin siz onları yönetin. Kontrol, liderliğin en kıymetli arkadaşıdır.
Duygusal zeki olunur mu doğulur mu?
Şimdi şuna net bir açıklık getirelim derim. Herkes belli bir duygusal zekâ düzeyine sahip olarak dünyaya gelir. Ancak duygusal bilgileri yönetmek, geribildirim vermek, icra etmek farklı olduğu gibi bu konuda her kişinin kapasitesi de değişkenlik gösterir. EQ dediğimiz durum kişilerde hem kalıtsal olarak şekillenir hem de sonradan öğrenilerek, yükseltilebilir. Bunun sebebi, insanlar yaradılışı gereği birbirlerinden farklıdırlar. Hele ki duygusal noktada tamamen farklı dünyaya geliyoruz. Doğamız farklı, karakterlerimiz farklı, kişiliklerimiz farklı….. Doğal olarak davranışlarımız ve onları ifade ediş çabamız da çok farklı…
Evet! Ve geldik konumuzun son adımına. Ben Melda Özen. Bugün sizlerle iletişimin en güzel değerlerinden biri hakkında sohbet etmek istedim. Bence çok da keyifli oldu. Ne dersiniz? Bence hepimiz şahaneyiz ve kendimize özeliz. Bir sonraki konumuz sürpriz olsun. Sizleri seviyorum. Kendinize çok çok iyi bakın:)