Röportaj Filiz Şeref
Moda Editörü Zekiye Karadağ
Fotoğraf Mustafa Nurdoğdu
Saç Engin Çakmak
Makyaj Hazal Öcal
Set Tasarım Mert Güler
Moda Editörü Asistanı İrem Derya Kaplan
Ona dair ne biliyorsunuz? Yüzünden okunan şirinliğini, komediye nasıl yakıştığını, Bir Demet Tiyatro’dan beri oyunculuk yaptığını, 15’ten fazla sinema filminde rol aldığını biliyorsunuz. Peki hafızalarımıza güldürerek yerleşen biri olarak aslında konservatuvarda dram çalıştığını, ünlü olmanın aklının ucundan bile geçmediğini, önyargı kelimesini hayatından çıkarmasının 4-5 yaşlarına tekabül ettiğini, Dilberay filmi için dokuz kilo aldığını ve hemen verdiğini, popülaritenin egosuna yenik düşürmediğini ve makarnayı moda kadar çok sevdiğini…
“Benim için önemli olan oynadığım karakterlerin seyirciye gerçekçi, inandırıcı gelmesi, onlara Büşra Pekin’in ruhundan, bakış açısından parçalar ekleyebilmek” derken acaba Dilberay filmi ile bunu zaten başardığının farkında mı?
Takdir etmemek mümkün değil. Sadece yeni filmindeki oyunculuğuyla değil, kültürü başrole koyan tavrı, hayata bakış açısı, insanlara olan eşit ve samimi davranışlarıyla da. Her geçen gün yeni bir oyuncunun adını duyduğumuz, henüz yolun başındayken bile egosuna yenilenleri izlediğimiz günümüzde, Büşra Pekin isminin değeri daha da artıyor!
Ergenlik döneminde hayalleriniz ne yöne rota oluşturma eğilimindeydi? Daha klasik sınırlar içinde, kendine yeten, ayakları yere basan bir insan olmak mıydı hayaliniz yoksa siz büyürken her yönüyle büyüyen, bugün geldiğiniz yeri de tablonun içine alan, büyük hayalleri olan bir insan mıydınız?
Çocuk ve genç yaşlarda hayal dünyamız limitsiz oluyor. Sonra tecrübeler, bize söylenenler, bilinçaltımıza itilenlerle bu süper güç azalmaya uğrayabiliyor. Kendi gerçeğimizden, özgüvenimizden ve içgüdülerimizden kopmamayı başarmak burada çok önemli. Hakkımızda çok da fazla fikir sahibi olmayan ama fikrilerimizi karıştıran o kadar çok dış etken var ki. Bu tarafta söylenenleri dinleyip, kendi süzgecimden geçirip, emin olduğum şeyi yapmaya karar verdiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Olabildiğince de ilham verebilmek istiyorum benzer yollardan geçenlere.
Kendi yolculuğumda ilkokul yıllarından önce sanata olan yüksek ilgimi fark etmiştim. Ailem de bunu bir genel kültür, önemli ve ciddiye alınacak bir hobi olarak görüyor ve beni destekliyordu. Yine şanslıydım. Destek görmeseydim de bir yolunu bulabileceğimi o dönemde de hissediyordum. O yıllardaki vizyonum sanat okulunda eğitim almak, yurt dışında ve yurt içinde ekiplerle çalışmak, sahada öğrenmek ve proje oluşturmak üzerineydi. Ünlü olmak aklımın ucundan geçmezdi. Fakat başarılı olmak, işini iyi yapmak, bunları yaparken de hayatı keyifle yaşamak, ileriki yaşlarımda da sanatı her yönüyle dünyama dahil etmek, farklı kültürlerdeki sanatçılarla proje geliştirmek benim hayalini kurduğum bir taraftaydı. Konservatuvar yıllarında da akışı keşfettim. Sevdiğin şeyi yap, ilgi alanlarını takip et, akış seni doğru yola götürecek, derdim.
Güldürerek hafızamızda yer eden bir oyuncu olarak, acı dolu bir hikayeyi sunmak, ters köşe bir rol ile gündeme gelmek size neler hissettirdi? Bu, şu anda sizin için nasıl bir heyecan?
Konservatuvar yıllarında sürekli dram çalışan bir oyuncu olarak hafızalarda güldürerek yer etmek benim için de farklı bir süreçti. Her oyuncuda olduğu gibi benim için de güldürmek ya da ağlatmak diye bir ayrım hiç olmadı. Hayatın akışı içinde kendiliğinden gelişti. Benim için önemli olan oynadığım karakterlerin seyirciye gerçekçi, inandırıcı gelmesi, onlara Büşra Pekin’in ruhundan, bakış açısından parçalar ekleyebilmek, hayat verdiğim her karakterin bir öncekinden daha gerçekçi daha profesyonel bir bütünün içinde seyirci karşısına çıkmasıydı. Ters köşe bir rol ile seyircinin karşısına çıkıp onlardan tam not almak, artık hafızalarda hem güldüren hem ağlatan bir oyuncu olarak yer tutmak kendi yolculuğum adına müthiş bir gurur.
Peki, bu etkileyici hayat hikayesini canlandırmak, sizde nasıl bir iz bıraktı?
Bugüne kadar 15’ten fazla sinema filminde yer aldım ve hepsinin ayrı ayrı izleri var bende. Dilberay filminin farkı ise, bu izlerin kalp ve vicdanımda daha derinlere inmiş olması. Hikayesi; bir kadının, bir annenin istedikten sonra başaramayacağı hiçbir şey olmadığını iliklerime kadar hissettirdi. Dilber Ay’ın acılarını canlandırdığım bu yolculukta, bu kadar canım yanarken, onun her şeye rağmen böylesi dik duruşu inanılmaz bir saygı ve hayranlık uyandırdı. Gerçek gücün insanın yüreğinde olduğunu benimsememe ciddi bir katkısı olduğunu söylemem doğru bir tanım olacaktır sanırım.
Siz bir süreliğine bu hayatı yaşarken, tüm bunları koca bir hayata sığdıran Dilber Ay ile ilgili olarak neler geçti aklınızdan ve hayata bakış açınızda ne gibi pencereler, farkındalıklar açtı?
Hani ne kadar üzüldüğünüzü belirtmek için bir deyim vardır ya “ciğerim söndü” derler. Dilber Ay’ın hayatını okuduktan sonraki ruh halimi daha iyi anlatacak bir ifade yok sanırım. Okumayı bile insanın ciğerinin, yüreğinin kaldıramadığı, ağlama krizlerine tutulduğu bir hayatı yaşamış bir kadını canlandırmak, onun acılarına ortak olmak inanın sizi nefessiz bırakıyor. Tüm bunlara nasıl katlandığını, nasıl bu kadar güçlü kalabildigini sorgulamadan bir an bile geçiremiyorsunuz. Sonra Dilber Ay’ın sizi bir yere doğru çektiğini fark ediyorsunuz. Tüm röportajlarında, katıldığı tüm programlarda dikkat çekmeye çalıştığı şeyin hala tekrar ettiğini, bu yaşadıklarını yaşayan başka Dilberlerin de olduğu bir hayat gerçekliğinin devam ettiğini fark etmekte zorlanmıyorsunuz. İşte o zaman onun mücadelesi sizin de mücadeleniz olmaya başlıyor ve başka Dilberler olmasın diye ne yapabilirim sorgusuna giriyorsunuz.
Herhangi bir karakteri canlandırmak ile gerçek, yaşamış, tanınmış birini canlandırmak arasında endişe farkı var mı?
Bana göre ikisi arasındaki en önemli fark seyircinin sahiplenme süreci. Bir kurgu karakteri yaratırken oyuncu ne kadar inanır, karaktere kendisi bakış açısından ne kadar çok şey katarsa, seyirci o kadar sahiplenir ve o kadar gerçek bulur. Ama yaşamış birini canlandırmaya çalışıyorsanız, daha önce seyircinin benimsediği birini, seyircinin sahiplendiği sınırlar dışına çıkmadan ve taklit hissiyatı vermeden hayata geçirmek zorundasınız. Yaratacağınız karakterin konuşması, tavrı, yürüyüşü, bakışı sizin avuçlarınızda. Ne yaparsanız yapın yeter ki samimi olsun, bu durumda seyirci tanıdığı, bildiği o karaktere gönül kapılarını açacaktır.
Buradaki tek endişe, yaşamış, gerçek bir kişiye yeniden can verirken onun hayatına, geride bıraktıklarına, ailesine ve sevenlerine olan saygımdan dolayı kimseyi incitmemek ama gerçeklerden de kopmamak dengesi olabilir. Hatta genel olarak bu durumu endişe olarak tarif etmek doğru olmaz. Buna sorumluluk bilinci dersek oynayanı da üreteni de daha doğru bir yere taşır. Endişeler bizi olduğumuz yerde saymaya daha çok iter. Yüklerimizi ve yüklerinizi hafifletmek için sanatın içinde olduğumuzu düşünürsek, iyi bir araştırma, inanç ve yüksek empati bizi endişeden, korkulardan uzak, konsantrasyonu yüksek bir motivasyonla işimizi yapmaya teşvik eder. Yolculuğu kolay ve riskleri azaltılmış kılar.
Sizin hayat hikayenizin altı çizilecek yerleri nereleri olurdu?
Hayatıma dair altı çizilecek önemli dönüm noktaları var. Ama insanları esir eden bir olgunun hayatımdan nasıl Hayatıma dair altı çizilecek önemli dönüm noktaları var. Ama insanları esir eden bir olgunun hayatımdan nasıl çıktığını anlatabilirim tam bu noktada. Ablamın aldığı pırtık bebeği ilk anda sevmemiş ve istememiştim. Hemen arkasından ortadan kaybolunca çok üzülmüştüm. Önyargı meselesi benim için orada bitti. Bebeğin görseli değil, onu bana getiren kişinin kıymetiydi önemli olan ve görselliğin kendine özgü olmasının en büyük sanat olduğunu anlamam 4-5 yaşlarımda hafızama kazınmıştı. Hiçbir olayı ya da kişiyi dışarıdan bakış açısıyla değerlendirmeme alışkanlığını bana kazandırmıştı. Bütün güzel bebeklerimin içinde maneviyatı en büyük ve gözüme en güzel gelen olmuştu. Karakterimin oluşumunda altı çizilebilecek önemli anlarımdan sadece biri.
Filmi ilk izlediğinizde hissettiğiniz duygu durumu neydi; gurur, ‘vay be, benden olmuş’, sıradaki?
Hayatını kadın haklarından bu kadar yoksun geçirip ömrünü kadın haklarını korumaya adamış bir sanatçının sesine bir katkıda bulunabilmek tarifi mümkün olmayan bir gurur.
“Rol yapmak ünlü olmakla ilgili değil, insan ruhunu keşfetmekle ilgili” diyor Annette Bening. Siz oyunculuğun ne ile ilgili olduğunu düşünüyorsunuz?
Oyunculuk, insan dediğimiz makineyi iyi tanımak ve zaaflarına rağmen onu sevmekten geçer. Gerisi teknik meseleler.
Dünyaya bırakmak istediğiniz nedir? Oyunculuk, ünlü olmak gibi elinizde bir çeşit süper güç varken, bunca insana ulaşabiliyorken, bunu farklı şekillerde kullanmanın yollarını arıyor, düşünüyor musunuz?
İnsanların farkındalık kazanmasıyla alakalı bir etki bırakmak istiyorum. İnsanımızın ayağına dolanan ezbere alışkanlıklarını değiştirdiğinde çok daha özgür ve mutlu bir hayat süreceğini çok iyi biliyorum. Fakat bunları öğretici bir yazıya dökmenin bir kulaktan girip diğerinden çıktığına çok şahit oldum. Sanatla aktarmak, yaşantımızla ilham olmak uzun vadede daha etkili ve kalıcı olacaktır.
Yıllar sonra sizi izleyenlerin, takip edenlerin arkanızdan ne demesini istersiniz?
“Zamansız projeler üretmiş, bir sürü insanın hayatına dokunmuş, tarihte anlamlı bir yer edinmiş bir sanat ve dünya insanıydı…” deseler güzel olabilirmiş.
Size bugüne dek sorulmayan ve sorulsa güzel olurdu, yaratıcı olurdu, sevinirdim, dediğiniz soru nedir?
Soru: Sizce Dilberay filmini Dilberay ile yan yana izlemiş olsaydınız, son sahneden sonra size ilk söyleyeceği kelime ne olurdu? Cevabı: Onun ne diyeceğini bilebilmek zor ama ben “Umarım anılarının, hayallerinin, yaşadıklarının emanetini incitmeden sana geri verebilmişimdir Dilber Abla..” demek isterdim.
Metaverse’e giriş yaptınız mı? Dünyanın gittiği bu sanal yön, sizin için ne kadar anlamlı?
Metaverse uzun süredir ilgi alanımda. Doğru amaca hizmet ederse yakın gelecekte bizi çok ciddi bir teknoloji ve bu teknolojinin yarattığı yeni iş alanları ve hayatlarımızı kolaylaştıracak araçlar bekliyor. Kendimi bu sanal dünyanın içerisinde yön vermek isteyen bir yerde görüyorum. Elbette iyiye hizmet edecek ve gelişmeyi sağlayacak bir sanal ortam oluşması kaydıyla.
Moda ile ilişkiniz en güzel nasıl özetlenebilir?
Annem, kendi için ve ablamla benim için yaratıcı ve zamansız parçalar dikerdi. Ben de onun kıyafetlerini, çizmelerini giyer, evde minik minik look’lar hazırlardım. Büyüdükçe gezdiğim, gördüğüm her yerden kıyafet, aksesuar, kostüm toparlamaya başladım. Hala giydiklerim vardır ve genelde moda otoritelerinden tam puan alırlar. Bu da beni bir çocuk gibi mutlu eder. Modaya küçüklüğümden beri aşığım ve hiç bitmeyecek bir aşk bu.
Kadın ünlülerin kilo alıp vermesinin ülkemizde kimi zaman siyaset haberlerinden çok ilgi görmesini, bu haberlerin daha çok tık alıyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuya bu kadar eğilmemizin bilinçaltında sizce neler var?
Doğru. Bu çok merak edilen bir konu. Altında yatan mesele de herkesin bunu başarmak istemesi, fakat yeme alışkanlıklarını bir türlü bırakamaması. Bir mucize bekliyor herkes. Bir değnekle zayıflamak diye bir şey henüz söz konusu değil. Sağlıksız verilen kiloların da sonra daha büyük zararlar verdiğini defalarca gördük. Bu konuda istikrarlı bir şekilde kilo verip, bunu koruyabilen kişilerin nasıl yollardan geçtiğine iyi bakmalı. Özünde meselenin beslenmeyle doğru orantıda olduğunu kavramak gerekir. Bize engel olan şey, kafamızın içinde bunu başarabileceğimize olan inancımızın sağlam olmaması.
Bu akşam yemekte ne var?
Salçalı, yoğurtlu, glutensiz makarna ve bol renkli ton balıklı salata.
Çekimde makarnanın ve modanın birleşimine bir gönderme yaptık. Makarna ve modanın birleşimini siz nasıl yorumluyorsunuz?
Özgün ve estetik olanın birleşimini hep çok yaratıcı buluyorum. Konsepti oluşturduğumuzda heyecanlandım, ikisinin birbirine çok yakışacağına emindim. Modayla farklı bir gıdayı birleştirdiğimizde aynı etkiyi vermeyecekti. İkisinin adı yan yana gelince birbirini mıknatıs gibi çekti. Ve sonuç: Beklentimizin de üzerinde bir çekim oldu.
Bir sabah uyandığınızda, dünyayı nasıl bulmak isterdiniz?
Dünyayı tersine dönmüş; kötülüğün, adaletsizliğin, insana şiddetin, hayvana eziyetin kırmızı bir reset tuşuyla yok edildiği bir yeşillik içinde bulmak isterdim.