“Adele’in şarkıları hepimize der ki: Acılarında yalnız değilsin.”
Son albümünü 2015’te yayınlayan Adele, ’30’ adını verdiği albümle 6 yıllık aradan sonra geri döndü. İlk single’ı soft-core bir piyano balladı olarak 15 Ekim’de piyasaya çıkan ‘Easy On Me’ olan albüm, eski eşi Simon Konecki ile ayrılığını, yakaladığı şöhretin kendi omuzlarında yarattığı baskıyı, toplumsal kadın algısını ve anneliğini ele alıyor. Bünyesinde 12 şarkı olan ’30’un, Adele’in yine ve yeniden melankolik albüm klişelerini yıkarak acının ardındaki hüznü bize mütevazi bir şekilde sunuşu şimdiden küresel müzik endüstrisinde ciddi bir heyecan atmosferi yaratmaya başladı.
Hepimiz hayatımızın bir noktasında, özellikle üzülmekten çok, daha iyi hissetmek adına melankolik müziğe sığınıyoruz. Peki içimizdeki hüzünü ikiye katlamak bizi kişisel buhranlarımızın pençesinden nasıl kurtarıyor? Neden bir noktada, Adele’in bir şarkısını dinlemek, kendimize mecazi anlamda morfin verdiğimiz bir anıya dönüşüyor?
Biyolojik teoriler, prolaktin ve oksitosin
Gerçek hayatta bir kayıp, sıkıntı, keder benzeri negatif olarak tanımladığımız bir duygu veya deneyimle karşılaştığımızda, bir başkasının acısıyla empati kurduğumuzda, kısacası kendi sahte mutluluk balonumuzu delen ve bizi bu balonun dışına çıkmaya zorlayan bir faktörler karşılaştığımızda, bünyemizde prolaktin ve oksitosin gibi bazı hormonlar salgılanır. Bu hormonlar kayıp ve acıyla başa çıkmamıza yardımcı olur.
Bu hormonların ortak ve ana etkisi; bize, kendimizi sakinleştirilmiş, teselli edilmiş, sırtı sıvazlanmış ve desteklenmiş hissettirmeleridir.
Adele’in hüzünlü müziği, özellikle son 2 yılını küresel çaplı kaoslar ve krizlerle başa çıkmaya çalışarak, bir yandan toplumsal karmaşalar, diğer yandan içsel karmaşalar deneyimleyen 21. yüzyıl insanı için gerçek ve güzel bir yoldaş olabilir. Melankolik müzik ve tınılar kayıplardan sonra çöküntü ve acıdan çok, destek ve empati sağlayan hayali bir arkadaş olarak deneyimlenebilir.
Zevk, rahatlık, acı ve Adele
İngiltere’deki Durham Üniversitesi ve Finlandiya’daki Jyväskylä Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından yürütülen bir çalışma kapsamında, toplamda 2.436 kişiyi kapsayan üç büyük ölçekli anket analiz ediliyor ve hüzünlü şarkılara geniş bir yanıt yelpazesi olduğu sonucuna varılıyor.
Ancak özellikle üç kilit yanıt göze çarpıyor: zevk, rahatlık ve acı. Araştırmacılara göre, bu tepkiler genellikle müziğin hatırladığı mutlu ya da hüzünlü anılar tarafından tetikleniyor.
Hüzünsel birliktelik
Adele zor yaşam deneyimlerini alıyor ve onları hem subjektif hem de objektif bir bakış açısıyla yorumlayarak bir nevi “mental ve ruhsal geri dönüşüm” sağlıyor. Trajedi ve sanatın ortak bir noktada buluşup birbirlerinin anlamlarını zenginleştirdiği o eşsiz anları bize piyano balladları ve şiirleri ile bir kez daha getiriyor. Gerçeküstü ama ütopik olmayan, bildiğimiz, özlediğimiz ve uzun zamandır gitmediğimiz o evden sesleniyor bize: “Acılarında yalnız değilsin.”.